اَلْفَرْصُ [el-ferṡ] (fâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَصَهُ فَرْصًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَطَعَهُ Ve yırtmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَصَهُ إِذَا أَخْرَقَهُ Ve şakk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَصَهُ إِذَا شَقَّهُ Ve bir kimsenin فَرِيصَةٌ [ferîṡat]ına vurmak yâ dokunmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَصَ فُلاَنًا إِذَا أَصَابَ فَرِيصَتَهُ Ve
فَرْصٌ [ferṡ] مُقْلٌ [muḵl] dedikleri yemişin çekirdeğine denir; müfredi فَرْصَةٌ [ferṡat]tır. Ve
فَرْصَةٌ [ferṡat] Şol yele denir ki arkaya ʹârız olup kamburluk ihdâs eder; ve minhu yukâlu: فُلاَنٌ إِنْ فَاتَتْهُ الْفُرْصَةُ أَخَذَتْهُ الْفَرْصَةُ وَهِيَ الرِّيحُ الَّتِي يَكُونُ مِنْهَا الْحَدَبُ
اَلْفَرْصُ [el-ferṡ] (fâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Kesmek, katʹ maʹnâsına. Ve
فَرْصٌ [ferṡ] Boyun damarına vurmağa dahi derler ki mahall-i katldir, Ebû ʹUbeyde rivâyeti üzere; tekûlu: فَرَصْتُهُ إِذَا أَصَبْتَ فَرِيصَتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı