اَلْفَصِيصُ [el-faṡîṡ] (أَزِيزٌ [ezîz] vezninde) Yara rutûbetlenip akmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَصَّ الْجُرْجُ فَصِيصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا نَدِيَ وَسَالَ Ve bir nesneyi bir nesneden çekip ayırmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَصَّ كَذَا مِنْ كَذَا إِذَا فَصَلَهُ وَانْتَزَعَهُ Ve ocak çekirgesi ötmek maʹnâsınadır; yukâlu: فَصَّ الْجُنْدُبُ إِذَا صَوَّتَ Ve çocuk âhestece ağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: فَصَّ الصِّبِيُّ إِذَا بَكَى بُكَاءً ضَعِيفًا Ve
فَصِيصٌ [faṡîṡ] Şol çekirdeğe denir ki yağlanmış gibi lekesiz pâkîze ola. Ve
فَصِيصٌ [Faṡîṡ] Bir pınar ismidir. Ve bir nesneden bir mikdârca eser hâsıl olmak maʹnâsına müstaʹmeldir, maʹnâ-yı evvelden me΄hûzdur; ve minhu yukâlu: مَا فَصَّ فِي يَدِي شَيْءٌ مِنْهُ أَيْ مَا بَرَدَ يَعْنِي مَا حَصَلَ
اَلْفَصِيصُ [el-feṡîṡ] (fâ’nın fethi ve ṡâd’ın kesriyle ve meddiyle) Yara yaşarıp akmak maʹnâsına; yukâlu: فَصَلَ الْجُرْحُ فَصِيصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı