en-naḩb ~ اَلنَّحْبُ

Kamus-ı Muhit - النحب maddesi

اَلنَّحْبُ [en-naḩb] (nûn’un fethi ve ḩâ-yı mühmelenin sükûnuyla) ve

اَلنَّحِيبُ [en-neḩîb] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Feryâd u zârî ile bükâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَحَبَ الرَّجُلُ نَحْبًا وَنَحِيبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا بَكَى أَشَدَّ الْبُكَاءِ Lâkin Miṡbâḩ’ta نَحِيبٌ [neḩîb] ism olmak üzere mersûmdur ki şiddetle yaʹnî zârî ve feryâd ile olan bükâya denir. Ve Esâs’ta bu maʹnâ mecâz olmak üzere müsebbettir, nezr ve vücûb maʹnâsından müteferriʹdir. Ve

نَحْبٌ [naḩb] Bahs olunan mâdde zımnında vazʹ ve taʹyîn kılınan girân-bahâ ödüle denir. Hatar-ı ʹazîm maʹnâsına ismdir. Ve bir mâdde zımnında bahs edip ödül komak maʹnâsınadır; yukâlu: نَحَبَ بِهِ نَحْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا رَاهَنَEsâs’ta mufâʹale bâbından olmak üzere mersûmdur. Ve

نَحْبٌ [naḩb] Himmet ve ʹazm maʹnâsınadır. Ve burhân ve huccet maʹnâsınadır. Ve hâcet ve mühimmeye denir. Ve öksürüğe denir, سُعَالٌ [suʹâl] maʹnâsına ve bu maʹnâda masdar olur; yukâlu: نَحَبَ الْبَعِيرُ نَحْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَخَذَهُ السُّعَالُ Ve

نَحْبٌ [naḩb] Ölüme denir, مَوْتٌ [mevt] maʹnâsına. Ve müddet-i mahdûdenin gâyetine denir, أَجَلٌ [ecel] maʹnâsına ki murâd gâyet-i müddet-i hayâttır. Ve

نَحْبٌ [naḩb] Nefs-i nâtıkaya ve nefs-i hayvânîye denir. Ve nezr maʹnâsınadır ki kişinin kendi nefsine vâcib kıldığı nesneden ʹibârettir; yukâlu: هُوَ نَحْبٌ عَلَيْهِ أَيْ نَذْرٌ Ve bu maʹnâda masdar olur: نَحَبَ فُلاَنٌ نَحْبًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا نَذَرَ أَيْ أَوْجَبَ عَلَى نَفْسِهِ أَمْرًا Ve

نَحْبٌ [naḩb] Sürʹatle yürümek, ʹalâ-kavlin âheste ve hafîf yürümek maʹnâsınadır. Ve uzamak, tûl maʹnâsınadır. Ve müddet ve vakt ve hengâm maʹnâlarınadır. Ve katılık, şiddet maʹnâsınadır. Ve kumar maʹnâsınadır ki laʹib-i maʹrûftur. Ve uyumak, نَوْمٌ [nevm] maʹnâsınadır. Ve semirmek, سِمَنٌ [simen] maʹnâsınadır. Ve ʹazîmü’l-cüsse dızman deveye denir. Mü΄ellif Baṡâ΄ir’de نَحْبٌ [naḩb] lafzının işbu ebyât-ı selâsede maʹnâlarını derc ve nazm eylemiştir:

Vankulu Lugatı - النحب maddesi

اَلنَّحْبُ [en-naḩb] (nûn’un fethi ve ḩâ’nın sükûnuyla) Nezr etmek; tekûlu minhu: نَحَبْتُ أَنْحُبُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve cidd ve cehd ile seyr etmek; yukâlu: سَارَ فُلَانٌ عَلَى نَحْبٍ إِذَا سَارَ فَأَجْهَدَ السَّيْرَ كَأَنَّهُ خَاطَرَ عَلَى شَيْءٍ فَجَدَّ Ve

نَحْبٌ [naḩb] Bir nesnenin vaktine ve müddetine dahi derler; yukâlu: قَضَى فُلَانٌ نَحْبَهُ إِذَا مَاتَ Ve Ebû ʹAmr eyitti: نَحْبٌ [naḩb] seyr-i serîʹa da derler, نَعْبٌ [naʹb] gibi, ʹayn-ı mühmele ve bâ-i muvahhade ile.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı