اَلْهَوْبَرُ [el-hevber] (جَوْهَرٌ [cevher] vezninde) Pârs dedikleri cânvere denir, ʹalâ-kavlin eniğine denir. Ve sûsen ismidir ki zanbak taʹbîr olunan şükûfedir yâhûd kırmızı nevʹine denir. Ve tüyü çok maymuna denir. Ve bir mevziʹ ismidir ki onda قَتَادٌ [ḵatâd] yaʹnî gürgen taʹbîr olunan çalı pek çoktur. Ve minhu’l-meselu: ḣإِنَّ دُونَ الطَّلْمَةِ خَرْطَ قَتَادِ هَوْبَرٍḢ Burada اَلظُّلْمَة nüshaları galattır, savâb olan طَلْمَةٌ olmaktır ṯâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla ki ekmeğe denir, خُبْزٌ [ḣubz] maʹnâsına. Yaʹnî “Nân-ı ʹazîz tahsîl eylemek gürgen çalısını sıyırmak gibidir ki be-gâyet düşvârdır.” Ve
هَوْبَرٌ [Hevber] Esâmîdendir: Yezîd b. Hevber el-Ḩârišamp;î rü΄esâ-yı ʹArabdan bir kimse idi ki ʹâkıbet maktûl oldu.
اَلْهَوْبَرُ [el-hevber] (hâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnu ve bâ’nın fethiyle) Şol maymundur ki ziyâde kıllı ola, kesîrü’ş-şaʹr maʹnâsına. Ve Ṡiḩâḩ’ın bu taʹbîrine sâhib-i Muhežžeb’in “kiftâr-ı bisyâr-mûy”la tefsîri muhâlif olur, zîrâ “kiftâr” yeleli kurda derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı