اَلْهَوْءُ [el-hev΄] (hâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Bir kimse zâtında ʹâlî-himmet olmakla esbâbına teşebbüsle saʹy ederek nefsini merâtib-i ʹâliyeye iblâg ve isʹâd eylemek maʹnâsınadır; maʹnâ-yı âtîden me΄hûzdur; yukâlu: هَاءَ بِنَفْسِهِ إِلَى الْمَعَالِي يَهُوءُ هَوْءًا إِذَا رَفَعَهَا Ve himmet maʹnâsınadır; maʹnâ-yı sâbık bundandır. Kâle’ş-şârih: Ve minhu’l-hadîs: “إِذَا أَقَامَ الرَّجُلُ إِلَى الصَّلَاةِ فَكَانَ قَلْبُهُ وَهَوْءُهُ إِلَى اللهِ انْصَرَفَ كَمَا وَلَدَتْهُ أُمُّهُ” أَيْ هِمَّتُهُ Ve nâfiz ve mâzî re΄y ü tedbîre denir. Ve bir kimse âher kimsede bir nesne yâhûd bir vazʹ ve hâlet sezmek maʹnâsınadır ki tevehhüm mefhûmudur; tekûlu: هُؤْتُ بِهِ خَيْرًا أَوْ شَرًّا وَهُؤْتُهُ بِخَيْرٍ أَوْ بِشَرٍّ أَيْ أَزْنَنْتُهُ بِهِ Ve
هَوْءٌ [hev΄] ve
هُوءٌ [hû΄] (hâ’nın zammıyla) Zan ve gümân maʹnâsınadır; tekûlu: وَقَعَ ذَلِكَ فِي هَوْئِي وَفِي هُوئِي أَيْ فِي ظَنِّي Ve
هَوْءٌ [hev΄] (hâ’nın fethiyle) Ferah-nâk olmak maʹnâsınadır; tekûlu: هُؤْتُ بِهِ هَوْءًا أَيْ فَرِحْتُ بِهِ
اَلْهَوْءُ [el-hev΄] (fethle ve sükûn-ı vâv ile) Himmet, yukâlu: فُلَانٌ بَعِيدُ الْهَوْءِ أَيْ بَعِيدُ الْهِمَّةِ tekûlu minhu: هَاءَ الرَّجُلُ himmet etti maʹnâsına; ve yukâlu: إِنَّهُ لَيَهُوءُ بِنَفْسِهِ Yaʹnî “ʹÂlî derecelere erişir, himmetiyle.” Ve ʹamme يَهْوِي بِنَفْسِهِ der. Ve bir kimseye bir nesne isnâd etmeğe dahi derler; yukâlu: هُؤْتُ بِهِ خَيْرًا إِذَا أَزْنَنْتَهُ بِهِ Yaʹnî onda hayr tevehhüm etsen.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı