اَلطَّعْنُ [eṯ-ṯaʹn] (لَعْنٌ [laʹn] vezninde) Dürtmek ve sançmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَعَنَهُ بِالرُّمْحِ طَعْنًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالْأَوَّلِ إِذَا ضَرَبَهُ وَوَخَزَهُ Ve
طَعْنٌ [ṯaʹn] ve
طَعَنَانٌ [ṯaʹanân] (fetehâtla) Bir kimseyi zebân-dırâzlıkla kadh ve taʹyîb eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَعَنَ فِيهِ بِالْقَوْلِ طَعْنًا وَطَعَنَانًا إِذَا قَدَحَهُ وَعَابَهُ Ve berriyyeye gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَعَنَ فِي الْمَفَازَةِ إِذَا ذَهَبَ Ve bütün gece eğlenmeyip gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَعَنَ اللَّيْلَ إِذَا سَارَ فِيهِ كُلَّهُ Ve atın dizginini uzatıp gereği gibi eştirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَعَنَ الْفَرَسُ فِي الْعِنَانِ إِذَا مَدَّهُ وَتَبَسَّطَ فِي السَّيْرِ Ve bir kimse مَطْعُونٌ [maṯʹûn] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: طُعِنَ الرَّجُلُ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا أَصَابَهُ الطَّاعُونُ
اَلطَّعْنُ [eṯ-ṯaʹn] (ṯâ’nın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Dürtmek; yukâlu: طَعَنَهُ بِالرُّمْحِ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve
طَعْنٌ [ṯaʹn] Hayvân bir yaşına dâhil olmağa dahi derler; yukâlu: طَعَنَ فِي السِّنِّ يَطْعُنُ طَعْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve
طَعْنٌ [ṯaʹn] Bir kimseye söz atmağa dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı