اَلطَّلَا [eṯ-ṯalâ] (عَصَا [ʹaṡâ] vezninde) ve
اَلطُّلَوَانُ [eṯ-ṯulevân] (ṯâ’nın zammıyla ve fetehâtla lügattir) Bunlar da ağızda hâdis olan galîz salyara denir. Ve
طَلَا [ṯalâ] Henüz doğmuş âhû yavrusuna denir; yukâlu: رَأَيْتُ ظَبْيًا وَعِنْدَهُ طَلًا أَيْ وَلَدَهُ سَاعَةَ يُولَدُ Ve mutlakan küçük nesneye denir; cemʹi أَطْلَاءٌ [aṯlâ΄] ve طِلَاءٌ [ṯilâ΄] gelir ṯâ’nın kesriyle ve طُلِيٌّ [ṯuliyy] gelir, عُتِيٌّ [ʹutiyy] vezninde ve طُلْيَانٌ [ṯulyân] gelir ṯâ’nın zammıyla ve kesriyle.
اَلْأَطْلَاءُ [el-aṯlâ΄] (hemzenin fethi ve elifin meddiyle) Cemʹi, zikr olunan veledler maʹnâsına. Ve
طَلَا [ṯalâ] Şahsa dahi derler; yukâlu: إِنَّهُ لَجَمِيلُ الطَّلَا Ve
طَلَا [ṯalâ] Kezâlik katrân sürülmüş deveye derler, İbnu’s-Sikkît rivâyeti üzere. Ve
طَلَا [ṯalâ] Diş kîr olmağa derler; tekûlu: طَلِيَ فُوهُ يَطْلَى طَلًى مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı