mâ-žâ ~ مَاذَا

Kamus-ı Muhit - ماذا maddesi

مَاذَا [mâ-žâ] Bir niçe vech üzere müstaʹmeldir: 1) مَا [mâ] istifhâmiyye olup ve ذَا [žâ] ism-i işâret olmaktır; nahvu: مَاذَا التَّوَانِي وَمَاذَا الْوُقُوفُ أَيْ أَيُّ شَيْءٍ هَذَا التَّوَانِي وَهَذَا الْوُقُوفُ 2) مَا [mâ] yine istifhâmiyye olup ذَا kelimesi mevsûle olmaktır ki اَلَّذِي maʹnâsına olur ki ke-kavli Lebîd: “أَلَا تَسْأَلَانِ الْمَرْءَ مَاذَا يُحَاوِلُ || أَنَحْبٌ فَيُقْضَى أَمْ ضَلَالٌ وَبَاطِلُ” Burada مَا mubtedâ ve ذَا mevsûl ve يُحَاوِلُ sılasıdır. 3) مَاذَا kelimesi ʹale’t-terkîb istifhâm olmaktır; ke-kavlike: لِمَاذَا جِئْتَ 4) مَاذَا kelimesinin mecmûʹu ism-i cins olmaktır, شَيْءٌ maʹnâsına yâhûd mevsûl olmaktır, اَلَّذِي maʹnâsına; ke-kavlihi: “دَعِى مَاذَا عَلِمْتِ سَأَتَّقِيهِ || وَلَكِنْ بِالْمَغِيبِ خَبِّرِينِي” 5) مَا kelimesi zâ΄id olup ve ذَا kelimesi ism-i işâret olmaktır; nahvu kavlihi: “أَنْوَرًا سَرْعَ مَاذَا يَا فَرُوقُ” Burada سَرْعَ kelimesi فَرْعٌ [ferʹ] veznindedir; سَرُعَ lafzından ki râ’nın zammıyla mâzîdir, muhaffeftir; yukâlu: سَرُعَ ذَا خُرُوجًا 6) مَا [mâ] kelimesi istifhâmiyye ve ذَا zâ΄id olmaktır; nahvu: مَاذَا صَنَعْتَ أَيْ أَيَّ شَيْءٍ صَنَعْتَ Ve mutlakan مَا kelimesi gâhca şartiyye olur, eger maʹnâsına. Bu dahi iki nevʹdir: biri gayr-i zamâniyyedir, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللهُ﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا نَنْسَخْ مِنْ آيَةٍ أَوْ نُنْسِهَا﴾ Sânî zamâniyye olur, nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فَمَا اسْتَقَامُوا لَكُمْ فَاسْتَقِيمُوا لَهُمْ﴾ أَيْ مُدَّةَ اسْتِقَامَتِهِمْ لَكُمْ Ve harfiyye olan مَا için dahi vücûh-ı ʹadîde vardır: 1) Nâfiye olmaktır, eger cümle-i ismiyyeye dâhil olursa Ḩicâziyyûn ve Tihâmiyyûn ve Necdiyyûn ʹindlerinde لَيْسَ kelimesinin ʹameli gibi ʹamel eder, مَا ile medhûlü beynine إن kelimesi tavassut eylememek ve ismine haberi takaddüm eylememek gibi şurûtla meşrûttur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا هَذَا بَشَرًا﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا هُنَّ أُمَّهَاتِهِمْ﴾ Ve مَا kelimesinin لَا kelimesine teşbîhen nekre ile terekkübü yaʹnî nekreye duhûlü nâdirdir, ke-kavlihi: “وَمَا بَأْسَ لَوْ رَدَّتْ عَلَيْنَا تَحِيَّةً || قَلِيلٌ عَلَى مَنْ يَعْرِفُ الْحَقَّ عَابُهَا” Ve gâhca إِلَّا [illâ]-yı istisnâ΄iyye maʹnâsına müstaʹmel olur; ke-kavlihim: كُلُّ شَيْءٍ مَهَهٌ مَا النِّسَاءَ وَذِكْرَهُنَّ Burada اَلنِّسَاءَ kelimesi istisnâ΄iyyet üzere mansûbdur, yaʹnî nisvânla ülfet ve muhâdesetten mâ-ʹadâ her bir şey΄ hoş ve tabʹa mülâyim ve ensebdir. Ve مَا kelimesi masdariyye olur. Bu dahi iki nevʹdir: Gayr-i zamânî olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿وَدُّوا مَا عَنِتُّمْ﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿فَذُوقُوا بِمَا نَسِيتُمْ لِقَاءَ يَوْمِكُمْ هَذَا﴾ Ve zamâniyye olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا دُمْتُ حَيًّا﴾ أَيْ مُدَّةَ دَوَامِي حَيًّا ve kavlihi taʹâlâ: ﴿فَاتَّقُوا اللهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ﴾ أَيْ مُدَّةَ اسْتِطَاعَتِكُمْ Ve gâhca zâ΄id olur. Bu dahi iki nevʹdir: Biri مَا [mâ]-i kâffedir ki muttasıl olduğu ʹâmili ʹamelden menʹ eder. Bu dahi üç nevʹ üzeredir: 1) Refʹ ʹamelinden keff ve menʹ eder. Ve bu hemân üç fiʹle muttasıl olur: biri قَلَّ fiʹlidir. Ve biri كَثُرَ ve biri طَالَ fiʹlleridir; yukâlu: قَلَّمَا وَكَثُرَمَا وَطَالَمَا 2) Nasb ve refʹ ʹamelinden menʹ eder. Ve bu hurûf-ı müşebbiheye muttasıl olan مَا [mâ]dır; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿إِنَّمَا اللهُ إِلَهٌ وَاحِدٌ﴾ ve kavluhu taʹâlâ: ﴿كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى الْمَوْتِ﴾ 3) Cerr ʹamelinden menʹ eder. Ve bu hurûf-ı cârreye ve zurûfa muttasıl olan مَا dır. Hurûf-ı cârreden murâd işbu dört harftir: 1) رُبَّ kelimesidir, ke-kavlihi: “رُبَّمَا أَوْفَيْتُ فِي عَلَمٍ || تَرْفَعْنَ ثَوْبي شَمَالَاتُ” أَيْ رُبَّمَا صَعَدْتُ فِي جَبَلٍ وَالشَّمَالَاتُ جَمْعُ شَمَالٍ 2) Kâf’tır; ke-kavlihi: “كَمَا سَيْفُ عَمْرٍو لَمْ تَخُنْهُ مَضَارِبُهْ” 3) Bâ΄ harfidir; ke-kavlihi: “فَلَئِنْ صِرْتَ لَا تَحِيرُ جَوَابًا || لَبِمَا قَدْ تُرَى وَأَنْتَ خَطِيبُ” 4) مِنْ harfidir; ke-kavlihi: “وَإِنَّا لَمِمَّا يَضْرِبُ الْكَبْشَ ضَرْبَةً” Ve مَا kelimesinin muttasıl olduğu zurûf بَعْدَ kelimesidir; ke-kavlihi: “أَعَلَاقَةً أُمَّ الْوَلِيدِ بَعْدَ مَا || أَفْنَانُ رَأْسِكِ كَالثُّغَامِ الْمُخْلِسِ” Ve بَيْنَ kelimesidir; ke-kavlihi: “بَيْنَمَا نَحْنُ بِالْأَرَاكِ مَعًا || إِذَا أَتَى رَاكِبٌ عَلَى جَمَلِهْ” Mü΄ellif حَيْثُ ve إِذَا kelimelerine muttasıl olandan sükût eyledi. Nevʹ-i sânî مَا [mâ]-i gayr-i kâffedir. Bu dahi iki nevʹdir: Biri fiʹlden ʹivaz olur. Ve bu iki mevziʹde olur: أَمَّا أَنْتَ مُنْطَلِقًا إِنْطَلَقْتُ مَعَكَ kavlinde olur ki aslı إِنْطَلَقْتُ لِأَنْ كُنْتَ مُنْطَلِقًا idi. Ve biri إِفْعَلْ هَذَا إِمَّا لَا kavlinde olur ki إِنْ كُنْتَ لَا تَفْعَلُ غَيْرَهُ sebkindedir. Sânî gayr-i ʹivaz olandır. Ve bu râfiʹden sonra vâkiʹ olur; nahvu: شَتَّانَ مَا زَيْدٌ وَعَمْرٌو ve ke-kavli’ş-şâʹir: “لَوْ بِأَبَانَيْنِ جَاءَ يَخْطُبُهَا || رُمِّلَ مَا أَنْفُ خَاطِبٍ بِدَمِ” Ve nasb ve refʹ ile ʹâmil olandan sonra vâkiʹ olur; nahvu: لَيْتَمَا زَيْدًا قَائِمٌ Ve câzimden sonra vâkiʹ olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿أَيًّا مَا تَدْعُوا﴾ Ve cerr ile ʹâmil olandan sonra olur, gerek harf-i cerr olsun ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللهِ﴾ Ve gerek ism olsun; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿أَيَّمَا الْأَجَلَيْنِ قَضَيْتُ﴾ Ve gâh olur ki مَا [mâ] zevi’l-ʹukûla mahsûs olan مَنْ mevziʹinde istiʹmâl olunur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ آبَاؤُكُمْ﴾ اَلتَّقْدِيرُ مَنْ نَكَحَ Ve مَا kelimesinin nisbetinde مَوَوِيَّةٌ ve مَاوِيَّةٌ denir, vâv ile; yukâlu: قَصِيدَةٌ مَوَوِيَّةٌ وَمَاوِيَّةٌ أَيْ آخِرُهَا مَاءٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı