اَلْإِسْفَارُ [el-isfâr] (hemzenin kesriyle) Devenin burnuna burundalık geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَسْفَرَ الْبَعِيرَ إِذَا جَعَلَ عَلَى أَنْفِهِ سِفَارًا Ve sabâh yeri açılıp aydınlanmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَسْفَرَ الصُّبْحُ إِذَا أَضَاءَ وَأَشْرَقَ Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: “أَسْفِرُوا بِالْفَجْرِ فَإِنَّهُ أَعْظَمُ لِلْأَجْرِ” Bunda إِسْفَارٌ [esfâr]dan murâd غَلَسٌ [ġales] zâ΄il olup aydınlık zuhûru hengâmında edâ-yı salât-ı subh eylemektir, İmâm Aʹżam hazretleri bu hadîsle ʹâmil olmuştur. Ve
إِسْفَارٌ [isfâr] Sabâh aydınlığı hengâmına girmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَسْفَرَ الرَّجُلُ إِذَا دَخَلَ فِي سَفَرِ الصُّبْحِ Ve ağacın yaprakları dökülmüş olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَسْفَرَتِ الشَّجَرَةُ إِذَا صَارَ وَرَقُهَا سَفِيرًا Ve cenk ve cidâl kızışıp şiddet bulmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَسْفَرَتِ الْحَرْبُ إِذَا اشْتَدَّتْ Bunun sülâsîsi cenk yavaşımak maʹnâsına müstaʹmeldir ki zikr olundu, pes إِسْفَارٌ [isfâr] kelimesinin hemzesi selb için olur yâhûd إِلْهَابُ نَارٍ maʹnâsından mecâz bi-mertebeteyndir, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلْإِسْفَارُ [el-isfâr] (hemzenin kesriyle) Tan yeri ağarmak; yukâlu: أَسْفَرَ الصُّبْحُ أَيْ أَضَاءَ Ve fi’l-hadîsi: “أَسْفِرُوا بِالْفَجْرِ فَإِنَّهُ أَعْظَمُ لِلْأَجْرِ” أَيْ صَلُّوا مُسْفِرِينَ Ve baʹzılar eyitti: إِسْفَارٌ [isfâr]ın maʹnâsı hadîs-i şerîfte “Sabâh namâzın uzatın subh ziyâde ağarınca” demektir. Ve
إِسْفَارٌ [isfâr] Yüz berrâk ve nûrânî olmağa da derler; yukâlu: أَسْفَرَ وَجْهُهُ حُسْنًا أَيْ أَشْرَقَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı