Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre أَسَفٌ [esef] lafzının hakîkati intikâm kasdıyla dem-i kalbin severânından ʹibârettir. Taht-ı iktidârında olan kimse hakkında münteşir olursa, harâret-i gazaba münkalib olur; taht-ı kuvvetinde olmayan hakkında münkabız olmakla hüzn ve gussaya münkalib olur. Hattâ İbn ʹAbbâs radıyallâhu ʹanhumâ hazretlerinden bir kimse hüzn ve gazabın hakîkatinden su΄âl eyledikte “mahrecleri vâhid ve taʹbîrleri muhteliftir” diye cevâb eylediler. İntehâ. Ve
أَسَفٌ [esef] Darılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَسِفَ عَلَيْهِ إِذَا غَضِبَ وَسُئِلَ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَنْ مَوْتِ الْفَجْأَةِ فَقَالَ ḣرَاحَةٌ لِلْمُؤْمِنِ وَأَخْذَةُ أَسَفٍ لِلْكَافِرِḢ وَيُرْوَى ḣأَسِفٍḢ مِثْلَ كَتِفٍ أَيْ أَخْذَةُ سَخَطٍ أَوْ سَاخِطٍ Yaʹnî mevt-i müfâce΄e dâ΄imâ müstaʹidd-i mevt olan ehl-i îmân hakkında râhattır, zîrâ teheyyü΄ ve istiʹdâdı hasebiyle tedârüklü bulunmakla tevbe ve inâbete muhtâc olmamak ʹilâvesiyle mihnet-i sekreden dahi sâlim olur. Ammâ kâfir hakkında eser-i gazab-ı rabbânîdir, zîrâ tevbe ve tedârüke vakt-i fırsat bulmayıp küfr ve dalâletiyle ahz olunmağın bi΄se’l-karâr cânibine ʹazîmeti derkârdır.
اَلْأَسَفُ [el-esef] (fethateynle) Ziyâde mahzûn olmak; yukâlu: أَسِفَ عَلَى مَا فَاتَهُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
أَسَفٌ [esef] Gazab etmeğe dahi derler; yukâlu: أَسِفَ عَلَيْهِ أَسَفًا إِذَا غَضِبَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı