اَلْإِسَافَةُ [el-isâfet] (hemzenin kesriyle) Bir adamın devâbb ve mevâşîsi kırılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَسَافَ الرَّجُلُ إِذَا هَلَكَ مَالُهُ Ve sahtiyânın dikişlerini sökmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَسَافَ الْخَارِزُ أَيْ أَثْأَى فَانْخَرَمَتِ الْخُرْزَتَانِ Yaʹnî “Dikici sahtiyânın dikişini iyice etmemekle iki tarafın dikişi söküldü.” Vanḵulu bunu boncuk delmek ile terceme eylemiştir. خُرْزَةٌ [ḣurzet]i ḣâ’nın fethiyle ahz eylediğine mebnî, fe-tebassar. Ve
إِسَافَةٌ [isâfet] Bir adamın veledi ölmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَسَافَ الْوَالِدَانِ إِذَا مَاتَ وَلَدُهُمَا Ve minhu’l-meselu: “أَسَافَ حَتَّى مَا يَتْشَكِي السَّوَافَ” Bu mesel havâdis ve nevâ΄ibe muʹtâd olan kimse hakkında darb olunur.
اَلْإِسَافَةُ [el-isâfet] (hemzenin kesriyle) Bir kimsenin mâlı helâk olmak; yukâlu: أَسَافَ الرَّجُلُ إِذَا هَلَكَ مَالُهُ Ve
إِسَافَةٌ [isâfet] Helâk-i mâla muʹtâd olmağa dahi derler; yukâlu: أَسَافَ حَتَّى مَا يَشْتَكِي السَّوَافَ Yaʹnî “Havâdis-i dehre şöyle muʹtâd oldu ki havâdis vâkiʹ oldukta kimseye şikâyet etmez olmuştur.” Ve
إِسَافَةٌ [isâfet] Boncuk delmeğe dahi derler; tekûlu: أَسَفْتُ الْخَرَزَ إِذَا خَرَمْتَهُ Ve خَرْمٌ [ḣarm] ḣâ-i muʹceme ve râ-i mühmele ile boncuk delmek.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı