اَلشَّبِيبُ [eş-şebîb] (şîn’in fethi) ve
اَلشُّبُوبُ [eş-şubûb] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) شِبَابٌ [şibâb] maʹnâsınadır; yukâlu: شَبَّ الْفَرَسُ شِبَابًا وَشَبِيبًا وَشُبُوبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَاْلأَوَّلِ إِذَا رَفَعَ يَدَيْهِ Ve bir nesnenin hüsn ve revnak ve letâfetini artırmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: شَبَّ الْخِمَارُ وَالشَّعْرُ لَوْنَ الْمَرْأَةِ أَي زَادَا فِي حُسْنِهَا وَأَظْهَرَا جَمَالَهَا Yaʹnî “Nikâb ve zülf o mahbûbenin hüsn ve letâfetini efzûn ve cemâlini gereği gibi izhâr eyledi.” İkisi de siyâh olmakla اَلأَشْيَاءُ تَنْكَشِفُ بِأَضْدَادِهَا kâşifesi revnak-ı cemâl onlar ile vefka’l-kemâl nümâyân ve müncelî olmuştur.
اَلشَّبِيبُ [eş-şebîb] (şîn’in fethi ve bâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: شَبَّ الْفَرَسُ يَشُبُّ وَيَشِبُّ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي شِبَابًا وَشَبِيبًا إِذَا قَمَصَ وَلَعِبَ Ve harın olmak maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: بَرِئْتُ إِلَيْكَ مِنْ شِبَابِهِ وَشَبِيبِهِ وَعِضَاضِهِ وَعَضِيضِهِ Yaʹnî “Feresin harınlığı ve ısırması ʹaybından berâtla beyʹ ettim.”
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı