اَلْحَذْوُ [el-ḩažv] (ḩâ’nın fethi ve žâl-ı muʹcemenin sükûnuyla) ve
اَلْحِذَاءُ [el-ḩižâ΄] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Ayakkabının bir tekini âher tekine ölçüp endâzesine kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا النَّعْلَ بِالنَّعْلِ يَحْذُو حَذْوًا وَحِذَاءً إِذَا قَدَّرَهَا وَقَطَعَهَا Ve bir nesneyi bir nesneye uydurmak maʹnâsınadır ki o biçimde ve o kesimde kılmaktan ʹibârettir; yukâlu: حَذَا النَّعْلَ بِالنَّعْلِ وَالْقُذَّةَ بِالْقُذَّةِ إِذَا قَدَّرَهُمَا عَلَيْهِمَا Ve bir adama ayakkabı giydirmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا الرَّجُلَ نَعْلًا إِذَا أَلْبَسَهُ إِيَّاهَا Ve bir adamın bi-ʹaynihi işi gibi işlemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا حَذْوَ زَيْدٍ إِذَا فَعَلَ فِعْلَهُ Ve toprak saçmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا التُّرَابَ فِي وُجُوهِهِمْ إِذَا حَثَاهُ Ve sirke ve şarâb gibi hiddetli nesne dili ısırıp incitmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا الشَّرَابُ لِسَانَهُ إِذَا قَرَصَهُ Ve bir adama nesne vermek maʹnâsınadır; yukâlu: حَذَا زَيْدًا إِذَا أَعْطَاهُ Ve
حَذْوٌ [ḩažv] Yamaç ve karşı maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلْحَذْوُ [el-ḩažv] (ḩâ’nın fethi ve žâl-ı muʹcemenin sükûnuyla) Bir naʹli bir naʹle berâber kılmak; tekûlu: حَذَوْتُ النَّعْلَ بِالنَّعْلِ حَذْوًا إِذَا قَدَّرْتَ كُلَّ وَاحِدَةٍ عَلَى صَاحِبَتِهَا yukâlu: “حَذْوَ الْقُذَّةِ بِالْقُذَّةِ” Ve قُذَّةٌ [ḵužžet] ḵâf’ın zammı ve žâl’ın teşdîdiyle ok yeleğine derler. Ve İbnu’s-Sikkît etti: حَذْوٌ [ḩažv] bir kimsenin mukâbilesinde oturmaktır; tekûlu: حَذَوْتُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَعَدْتَ بِحِذَائِهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı