er-ribâṯ ~ اَلرِّبَاطُ

Kamus-ı Muhit - الرباط maddesi

اَلرِّبَاطُ [er-ribâṯ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Kendisiyle bir nesne bağlanacak şey΄e denir ki bağ taʹbîr olunur. Cemʹi رُبُطٌ [rubuṯ] zammeteynle; yukâlu: رَبَطَهُ بِالرِّبَاطِ وَهُوَ مَا رُبِطَ بِهِ Ve

رِبَاطٌ [ribâṯ] Yüreğe ıtlâk olunur; رِبَاطٌ [ribâṯ]-ı beden olduğu için ve minhu yukâlu: قَرَضَ فُلاَنٌ رِبَاطَهُ أَيْ فُؤَادَهُ إِذَا مَاتَ Ve فُؤَادٌ [fu΄âd] ile gönül murâd eylemek dahi olur, eşyânın nefse irtibâtına vesîle olduğu için. Ve

رِبَاطٌ [ribâṯ] مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet]ten masdar olur; مُرَابَطَةٌ [murâbaṯat] gibi, bir işe müdâvemet eylemek maʹnâsına; yukâlu: رَابَطَ الْأَمْرَ مُرَابَطَةً وَرِبَاطًا إِذَا وَاظَبَ عَلَيْهِ Ve hâssaten düşman ağzında olan serhad ve derbend muhâfazasına mülâzemet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَابَطَ الْجَيْشُ إِذَا لاَزَمُوا ثَغْرَ الْعَدُوِّ Ve

رِبَاطٌ [ribâṯ] At sürüsüne, ʹalâ-kavlin beş re΄s ve ondan ziyâdeye ıtlâk olunur, mâ-biha’l-murâbete olduğu için. Burada رِبَاطٌ [ribât] ismidir; yukâlu: لِفُلاَنٍ رِبَاطٌ أَيِ الْخَيْلُ أَوِ الْخَمْسُ مِنْهَا فَمَا فَوْقَهَا Ve

رِبَاطٌ [ribâṯ] Kârbân-sarâya ve tekkeye ve ʹimârete ıtlâk olunur ki misâfirler için binâ kılınır, onda davarları bağlandığı için. Ve مُرَابَطَةٌ [murâbeṯat] serhadde iki düşman ʹaskerleri cenk ve kıtâle âmâde olarak birbirine mukâbil atlarını bağlamak maʹnâsınadır. Hattâ bu cihetten derbend ve serhadde ʹasker eğlendiği yere ve ʹasker ikâmetine رِبَاطٌ [ribâṯ] ıtlâk olunur; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا﴾ أَيْ أَقِيمُوا عَلَى جِهَادِ عَدُوِّكُمْ بِالْحَرْبِ وَارْتِبَاطِ الْخَيْلِ أَوْ مَعْنَاهُ انْتِظَارُ الصَّلاَةِ بَعْدَ الصَّلاَةِ لِقَوْلِهِ عَلَيْهِ الصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ ḣفَذَلِكُمُ الرِّبَاطُḢ مَا نَصُّهُ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ أَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ḣأَلاَ أَدُلُّكُمْ عَلَى مَا يَمْحُو اللهُ بِهِ الْخَطَايَا وَيَرْفَعُ بِهِ الدَّرَجَاتِḢ قَالُوا بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ ḣإِسْبَاغُ الْوُضُوءِ عَلَى الْمَكَارِهِ وَكَثْرَةُ الْخُطَا إِلَى الْمَسَاجِدِ وَانْتِظَارُ الصَّلاَةِ بَعْدَ الصَّلاَةِ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُ فَذَلِكُمُ الرِّبَاطُḢ Yaʹnî Hazret-i Resûlullâh bir gün ashâba buyurdular ki “Sizleri mahv-ı zünûb u hatâyâ ve refʹ-i derecâta vesîle olan ʹamele delâlet edeyim mi?” Onlar dahi niyâz ettiklerinde, “Zahmet ve meşakkati var iken isbâg-ı vudû΄ edip ve mesâcide kesret-i tereddüd ve bir namâzdan sonra namâz-ı âhere muntazır olmağa müdâvemet eylemektir; işte bunlar, رِبَاطٌ [ribâṯ]tır” buyurdular. Yaʹnî cihâd fî-sebîlillâh menzilindedirler. Yâhûd burada رِبَاطٌ [ribâṯ] bağ maʹnâsından me΄hûzdur ki sâhibini ʹazâb ve ʹikâbdan menʹ eder demektir. Yâhûd meʹâsî ve mehârimden menʹ eder demek olur.

Vankulu Lugatı - الرباط maddesi

اَلرِّبَاطُ [er-ribâṯ] (râ’nın kesriyle) Şol nesneye derler ki onunla kırba yâhûd davar yâ onun emsâli nesne bağlanır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı