اَلضَّبْحُ [eḋ-ḋabḩ] (ḋâd’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve
اَلضُّبَاحُ [eḋ-ḋubâḩ] (ḋâd’ın zammıyla) At kısmı seğirtirken kişnemekten ve okramaktan başka ağızından harıltı ile yâhûd ıh ıh diyerek seslenmek maʹnâsınadır ki o sese harıltı taʹbîr olunur, atın sıkı sıkı nefesinden peydâ olur. ʹAlâ-kavlin ضَبْحٌ [ḋabḩ], تَقْرِيبٌ [taḵrîb] dedikleri seğirtmekten dûn ve sehl olarak seğirtmek maʹnâsınadır ki dörtlemek taʹbîr olunur; yukâlu: ضَبَحَتِ الْخَيْلُ ضَبْحًا وَضُبَاحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا أَسْمَعَتْ مِنْ أَفْوَاهِهَا صَوْتًا لَيْسَ بِصَهِيلٍ وَلاَ حَمْحَمَةٍ أَوْ عَدَتْ دُونَ التَّقْرِيبِ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا﴾ Ve
ضَبْحٌ [ḋabḩ] Âteş bir nesnenin zâhirine te΄sîr ile levnini sehlce tagyîr eylemek maʹnâsınadır ki göyündürmek taʹbîr olunur; yukâlu: ضَبَحَتِ النَّارُ الشَّيْءَ إِذَا غَيَّرَتْهُ وَلَمْ تُبَالِغْ
اَلضُّبَاحُ [eḋ-ḋubâḩ] (ḋâd’ın zammıyla) Tilki âvâzı, savt-ı saʹleb maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı