اَلْبَلُّ [el-bell] (bâ’nın fethiyle) ve
اَلْبِلَّةُ [el-billet] (bâ’nın kesriyle) Bir nesneyi yaşartmak ve ıslatmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَلَّهُ بِالْمَاءِ بَلًّا وَبِلَّةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا نَدَّاهُ Ve
بَلٌّ [bell] ve
بِلَالٌ [bilâl] Sıla-i rahim eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, niteki يُبْسٌ [yubs] katʹ-ı rahim maʹnâsına müstaʹmeldir, zîrâ nedevâtla baʹzı eşyâ΄ birbirine muhtelit ve muttasıl olur; yukâlu: بَلَّ رَحِمَهُ بَلًّا وَبِلَالًا إِذَا وَصَلَهَا Ve
بُلُولٌ [bulûl] ve
بَلَلٌ [belel] (fethateynle) Hastalıktan sıhhat bulup ten-dürüst olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَلَّ مِنْ مَرَضِهِ بَلًّا وَبُلُولًا وَبَلَلًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَسُنَتْ حَالُهُ Ve
بَلٌّ [bell] Bir şey΄e pek düşkün ve âşüfte olmak maʹnâsınadır; yukâlu: بَلَّ بِالشَّيْءِ بَلًّا إِذَا لَهِجَ بِهِ Ve
بَلٌّ [bell] Vasf olur, şol kimseye denir ki dâ΄imâ yemîn ederek inkâr ile halkının hakkını ekl ve belʹ edip edâ eylemez ola; yukâlu: رَجُلٌ بَلٌّ إِذَا كَانَ يَمْنَعُ بِالْحَلِفِ مَا عِنْدَهُ مِنْ حُقُوقِ النَّاسِ Ve ʹAlî b. el-Ḩasen b. el-Bell el-Baġdâdî muhaddistir. Ve
بَلٌّ [bell] Yabana gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: بَلَّ فُلَانٌ بَلًّا إِذَا ذَهَبَ فِي الْأَرْضِ Ve
بَلٌّ [bell] Be-gâyet lecûc ve mücâdil ve muʹârız adama denir; yukâlu: رَجُلٌ بَلٌّ أَيْ أَلَدُّ جَدِلٌ Ve zimmetinde olan hukûk-ı nâsı mümâṯale ve ekl ve belʹ eden hallâf ve zalûm kimseye denir. Ve bu tekrârdır. Ve
بَلٌّ [bell] Lutf ve ihsân maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: بَلَّكَ اللهُ ابْنًا وَبَلَّكَ بِابْنٍ أَيْ رَزَقَكَهُ Ve tarlaya tohum ekmek maʹnâsınadır; yukâlu: بَلُّوا الْأَرْضَ إِذَا بَذَرُوهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı