bintu ṯabaḵ ~ بِنْتُ طَبَقٍ

Kamus-ı Muhit - بنت طبق maddesi

بَنَاتُ طَبَقٍ [benâtu ṯabaḵ] Devâhî ve âfâta ıtlâk olunur; fi’l-asl hayyeye ıtlâk olunur idi, kıvrılıp yattıkta tabak şeklinde olduğu için; yukâlu: إِحْدَى بَنَاتِ طَبَقٍ أَيِ الدَّوَاهِي Ve kavlumbağalara ve hayyelere ıtlâk olunur. Ve

بِنْتُ طَبَقٍ [bintu ṯabaḵ] Şol kaplumbağadır ki doksan dokuz yumurta yumurtlayıp cümlesi kaplumbağa çıkar, yüzüncü hayye zuhûr eder. Dâhiyeye ıtlâkı ʹinde’l-baʹz buna mebnîdir. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Masdar olur, طَفَقٌ [ṯafaḵ] maʹnâsına ki bir işe başlayıp işlemek üzere olmak maʹnâsına; yukâlu: طَبِقَ يَفْعَلُ كَذَا طَبَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ بِمَعْنَى طَفِقَ Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] ve

طَبْقٌ [ṯabḵ] (سَبْقٌ [sebḵ] vezninde) Bir adamın eli yanına yapışıp ayrılmaz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: طَبِقَتْ يَدُهُ طَبَقًا وَطَبْقًا إِذَا لَزِقَتْ بِجَنْبِهِ

Vankulu Lugatı - بنت طبق maddesi

اَلْأَطْبَاقُ [el-aṯbâḵ] (hemzenin fethiyle) Cemʹi, tabaklar maʹnâsına. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Her nesneye ıtlâk olunur ki bir nesnenin üzerinde olup onu ihâta etmiş ola. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Gecenin ve gündüzün ekserine derler; yukâlu: مَضَى طَبَقٌ مِنَ اللَّيْلِ وَطَبَقٌ مِنَ النَّهَارِ إِذَا مَضَى مُعْظَمٌ مِنْهُ Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Şol yufka kemiğe derler ki arkada olan omurga kemiklerinden iki kemik arasında olur. Ve

بِنْتُ طَبَقٍ [bintu ṯabaḵ] Kaplubağaya derler. Ve bu sebebden belâya ve âfete إِحْدَى بَنَاتِ طَبَقٍ dediler. Ve vechi budur ki ʹArab tâ΄ifesi şöyle zuʹm ederler ki kaplubağa doksan dokuz yumurta yumurtlaya ki cümlesi kaplubağa ola ve bir dahi yumurtlaya ki siyâh yılan ola. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Cemâʹat maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَتَانَا طَبَقٌ مِنَ النَّاسِ وَطَبَقٌ مِنَ الْجَرَادِ Yaʹnî Benî Âdem’den ve çekirgeden bir cemâʹat. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Koyun sürüsünün baʹzı baʹzı ardınca doğurması; yukâlu: وَلَدَتْهَا الرُّجَيْلَاءَ وَوَلَدَتْهَا طَبَقًا Ve رُجَيْلَاءُ [ruceylâ΄] râ’nın zammı ve cîm’in fethi ve elifin meddiyle kezâlik birbiri ardınca doğurmak. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Şol yağmura derler ki ʹâmm ola. Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] Hâl maʹnâsına da gelir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍ﴾ )الإنشقاق، 19) أَيْ حَالًا عَنْ حَالِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ Ve

طَبَقٌ [ṯabaḵ] El açılmamağa dahi derler; yukâlu: طَبَقَتْ يَدُهُ طَبَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَتْ لَا تَنْبَسِطُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı