اَلْجَلْسُ [el-cels] (cîm’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Arzın galîz olan yerine denir. Ve koyu bala denir; tekûlu: أَكَلْنَا جَلْسًا أَيْ عَسَلاً غَلِيظًا Ve yoğun ağaca denir. Ve gövdesi sıkı ve kunt ve galîz olan nâkaya denir. Ve kapta kalan bal bakiyyesine denir; yukâlu: فِي الْإِنَاءِ جَلْسٌ أَيْ بَقِيَّةُ الْعَسَلِ Ve dâ΄imâ hânesi finâsında oturur olan hatuna denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ جَلْسٌ إِذَا كَانَتْ تَجْلِسُ فِي الْفِنَاءِ لاَ تَبْرَحُ Ve ʹinde’l-baʹz kavmi beyninde şeref ve şân sâhibesi olan hatuna denir ki ekserî hânesinde ikâmet üzere olur; yukâlu: إِمْرَأَةٌ جَلْسٌ أَيْ شَرِيفَةٌ Ve
جَلْسٌ [Cels] Necd ülkesine denir. Ve ehl-i meclise denir; yukâlu: قَامَ الْجَلْسُ أَيْ أَهْلُ الْمَجْلِسِ Ve su gölüne denir, غَدِيرٌ [ġadîr] maʹnâsına. Ve dağlarda su irkilecek deliğe ve çukura denir, وَقْبٌ [vaḵb] maʹnâsına. Ve uzun oka denir. Ve bâdeye denir, خَمْرٌ [ḣamr] maʹnâsına. Ve yüksek dağa denir.
اَلْجَلْسُ [el-cels] (cîm’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Galîz olan yer. Ve
جَلْسٌ [cels] Muhkem ve mücessem olan deveye dahi derler; yukâlu: جَمَلٌ جَلْسٌ وَنَاقَةٌ جَلْسٌ Ve ʹazîm olan şecere ve galîz olan ʹasele dahi derler; yukâlu: شَجَرَةٌ جَلْسٌ وَشَهْدٌ جَلْسٌ إِذَا كَانَ غَلِيظًا Ve
جَلْسٌ [cels] Şol ʹavrete derler ki ev önünde oturmadan hâlî olmaya. Ve mürtefiʹ olan yere dahi derler; yukâlu: جَلَسَ الرَّجُلُ إِذَا أَتَى نَجْدًا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı