fî ~ فِي

Kamus-ı Muhit - في maddesi

فِي [fî] (yâ’nın kesr ve meddiyle) Hurûf-ı cârredendir, zarfiyyet maʹnâsına müstaʹmel olur, gerek zamânî olsun; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فِي أَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍ﴾ اَلْآيَة ve gerek mekânî olsun; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَأَنْتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ﴾ Ve musâhabet için olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ﴾ Ve taʹlîl için olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ﴾ أَيْ لِأَجْلِ مَا أَفَضْتُمْ Ve istiʹlâ΄ için olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ﴾ أَيْ عَلَيْهَا Ve bâ-i cârreye mürâdif olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ﴾ أَيْ بِهِ Ve إِلَى [ilâ] harfine mürâdif olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فَرُدُّوا أَيْدِيَهُمْ فِي أَفْوَاهِهِمْ﴾ أَيْ إِلَيْهَا Ve مِنْ [min]-i cârreye mürâdif olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فِي تِسْعِ آيَاتٍ﴾ أَيْ مِنْ تِسْعِ آيَاتٍ Ve مَعَ maʹnâsına olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا﴾ أَيْ مَعَهُنَّ Ve mukâyese için olur ki mefsûl-i sâbıkla fâsıl-ı lâhık beynine duhûl eder; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿فَمَا مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فِي الْآخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ﴾ Ve te΄kîd için olur ki bi-gâyr-i taʹvîz zâ΄iddir; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَقَالَ ارْكَبُوا فِيهَا﴾ Ve taʹvîz için olur ki mahzûf olan فِي kelimesinden ʹivaz olarak zâ΄iddir, ke-kavlike: ضَرَبْتُ فِيمَنْ رَغِبْتَ أَيْ ضَرَبْتُ مَنْ رَغِبْتَ فِيهِ

Vankulu Lugatı - في maddesi

فِي [fî] (fâ’nın kesri ve meddiyle) Hurûf-ı cârreden maʹnâsı zarfiyyet üzeredir. Ve zarfiyyet menzilesine tenzîl olunandır; tekûlu: اَلْمَاءُ فِي الْإِنَاءِ وَزَيْدٌ فِي الدَّارِ وَالشَّكُّ فِي الْخَبَرِ Ve gâh olur فِي [fî] عَلَى [ʹalâ] maʹnâsına dahi gelir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَلَأُصَلِّبَنَّكُمْ فِي جُذُوعِ النَّخْلِ﴾ (طه، 71) Ve جُذُوعُ نَخْلٍ [cužûʹu naḣl] hurmâ özdekleri maʹnâsınadır, hurmâ budakları maʹnâsına değildir, egerçi ʹulemâ΄-i zamânda çok kimse öyle zann etmişlerdir. Ve Yûnus eyitti: ʹArab tâ΄ifesi نَزَلْتُ فِي أَبِيكَ derler عَلَى أَبِيكَ maʹnâsına. Ve gâh olur فِي [fî] bâ maʹnâsına dahi gelir, nitekim “بَصِيرُونَ فِي طَعْنِ الْأَبَاهِرِ وَالْكُلَى” derler بِطَعْنِ الْكُلَى maʹnâsına. Ve أَبَاهِرُ [ebâhir] bâ΄-i muvahhade ve râ΄-i mühmele ile yürek damarları maʹnâsınadır. Ve كُلَى [kulâ] كُلْيَةٌ [kulyet]in cemʹidir, böğürler maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı