fevh ~ فَوْهٌ

Vankulu Lugatı - فوه maddesi

اَلْفَوْهُ [el-fevh] (fâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) فَمٌ [fem]in aslıdır, ağız maʹnâsına, zîrâ cemʹi اَلْأَفْوَاهُ [el-efvâh] gelir hemzenin fethiyle ağızlar maʹnâsına. Ve أَفْوَاهٌ [efvâh]فُوَهٌ [fuveh]in cemʹi dahi gelir ʹalâ-gayri’l-kıyâs fâ’nın zammı ve vâv’ın fethi ve teşdîdiyle, nehr ağzı ve yol ağzı maʹnâsına, ʹalâ-mâ se-yecî΄u. Ve

فَوْهٌ [fevh] Söylemek maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: فَاهَ بِالْكَلَامِ يَفُوهُ إِذَا لَفَظَ بِهِ Ve söze ağız açmak maʹnâsına da gelir; ve yukâlu: مَا فُهْتُ بِكَلِمَةٍ أَيْ مَا فَتَحْتُ فَمِي بِهَا Ve فَمٌ [fem] kelimesinin aslı olan فُوهٌ [fûh]ta vaktâ ki zamîr-i gâyibe izâfet vaktinde iki hâ’nın ictimâʹın kerîh gördüler ise ondan hâ’yı hazf edip هَذَا فُوهُ ve فُو زَيْدٍ dediler ve رَأَيْتُ فَا زَيْدٍ ve مَرَرْتُ بِفِي زَيْدِي dediler, pes fâ’nın hareketi mâ-baʹdine tâbiʹ oldu. Ve kaçan nefsine muzâf kılsan هَذَا فِيَّ dersin, bunda refʹ ve nasb ve cerr berâber olur, zîrâ vâv yâ’ya kalb olunup idgâm olunur. Ve bunun hâlet-i refʹde vâv’la ve hâlet-i nasbda elifle istiʹmâli ekseriyyâ hâlet-i izâfette olur. Ve gâh olur bilâ-izâfet dahi olur ve lâkin kalîldir. Ve ammâ ʹArabların كَلَّمْتُهُ فَاهُ إِلَى فِيَّ dedikleri مُشَافِهًا maʹnâsınadır. Ve فُوهُ hâliyyet üzere mansûb olmuştur. Bu zikr olunan Cevherî kelâmıdır ve hafî değildir ki hâl olan mecmûʹ-ı kelâmdır, yalnız فَاهُ değildir, hattâ ki mansûb ola, hâlâ ki meşhûr olan فُوهُ إِلَى فِيَّ dir. Ve kaçan فُوهُ kelimesin izâfetten katʹ etseler vâv tenvîne tahammül kılmamağın hazf edip hâ’dan bedel mîm getirip هَذَا فَمٌ وَفَمَانِ وَفَمَوَانِ dediler. Ve bundan maʹlûm olur ki mîm’in ʹıvazıyyeti hâ’dandır, vâv’dan değildir, zîrâ vâv’dan ʹıvaz olaydı, mîm’le vâv’ın bir yerde cemʹi câ΄iz olmazdı. Ve Ebû Zeyd eyitti: ʹArabların فَاهًا لِفِيكَ dedikleri kavllerinin maʹnâsı اَلْخَيْبَةُ لَكَ demektir ve خَيْبَةٌ [ḣaybet] ḣâ-i muʹceme ile nevmîdlik maʹnâsınadır. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Bunun aslı جَعَلَ اللهُ لِفِيكَ الْأَرْضَ demektir, nitekim بِفِيكَ الْحَجَرُ ve بِفِيكَ الْإِثْلِبُ derler. Ve إِثْلِبٌšamp;â-i müsellese ile ufak taşı olan topraktır. Pes فَاهَا zamîri أَرْضٌ [arḋ]a râciʹ olur, ʹalâ-tarîki’l-istiʹâre أَرْضٌ [arḋ]a فَمٌ [fem] isbât olunmakla مَنِيَّةٌ [meniyyet]e izfâr isbât olunduğu gibi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı