Meraḵ ~ مَرَقٌ

Kamus-ı Muhit - مرق maddesi

مَرَقٌ [Meraḵ] (fethateynle) Mavṡil kazâsında bir karye adıdır. Ve ekine ʹârız olur bir âfete denir ki sünbüleden habbeler kable’n-nuzc sapır sapır dökülür; yukâlu: أَصَابَ الزَّرْعَ مَرَقٌ أَيْ آفَةٌ Ve çorbaya ve et suyuna denir. مَرَقَةٌ [mereḵat] ondan ahasstır ki bir mikdârcasına denir. Mü΄ellif وَمِنَ الطَّعَامِ مَعْلُومٌ ʹibâretiyle resm edip çorbaya kezâlik et suyuna dendiği ümmehât-ı sâ΄ireden istinbât olundu. Vech-i tesmiye netf-i sûf maʹnâsından me΄hûzdur, et suyu etten مُرُوقٌ [murûḵ] edip çorba dahi et suyundan olduğuna mebnidir, baʹdehu mutlak çorbaya dahi ıtlâk olundu. Bu fakîr ʹArabistân’da bir edîbden: “إِذَا فَاتَكَ اللَّحْمُ فَاشْرَبِ الْمَرَقَةَ” kelâmını mesel olarak istimâʹ ve su΄âl eylediğimde et suyu olduğunu ifâde eylemiştir. Ve Esâs’ta وَهُوَ الْمَاءُ الَّذِي يَمْرُقُ مِنَ اللَّحْمِ ʹunvânıyla beyân olunmuştur. Ve Muḵaddime’de çorba ile müfesserdir. Pes مَرَقٌ [meraḵ] çorbaya ve et suyuna da ıtlâk olunur. Ve

مَرَقٌ [meraḵ] Masdar olur, hurmâ ağacının yemişi pek firâvân olmakla yemişini dökmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرِقَتِ النَّخْلَةُ مَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا نَفَضَتْ حَمْلَهَا بَعْدَ الْكَثْرَةِ Ve yumurta iğdin olup cılk kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرِقَتِ الْبَيْضَةُ إِذَا فَسَدَتْ فَصَارَتْ مَاءً

اَلْمَرْقُ [el-merḵ] (فَرْقٌ [farḵ] vezninde) ʹAcele ile dürtmek ve sançmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَقَهُ بِالرُّمْحِ مَرْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا طَعَنَهُ بِهِ بِالْعَجَلَةِ Ve tencerede çorbayı yâ et suyunu çok eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَقَ الرَّجُلُ إِذَا أَكْثَرَ مَرَقَ الْقِدْرِ Ve sepiye vurulmuş derinin tüyünü yolmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَرَقَ الْجِلْدَ إِذَا نَتَفَ صُوفَهُ مَعْطُونًا Ve

مَرْقٌ [merḵ] Cevârî ve esâfil makûlesinin yaʹnî mûsikîden bî-haber eşhâs-ı rezelenin beste ve şarkı gibi tarab ve tegannî eylemesine denir; hâlen bu diyârlarda ayıcı ve maymuncu çingenelerin ve mahalle bekçilerinin ve Bulgurlu ʹarabacılarının türküleri ve maʹnîleri gibi. Şârihin beyânına göre bunda ismdir, fiʹli تَمْرِيقٌ [temrîḵ]tir, tekûlu: سَمِعْتُ الْمَرْقَ وَهُوَ غِنَاءُ الْإِمَاءِ وَالسَّفِلَةِ Ve dibâgat için sepiye vurulmakla müteʹaffin olmuş deriye denir; yukâlu: “أَنْتَنُ مِنَ الْمَرَقِ” أَيِ الْإِهَابِ الْمُنْتِنِ ve tekûlu’l-ʹArab: فُلَانٌ أَصَابَهُ ذَلِكَ فِي مَرْقِكَ أَيْ مِنْ جَرَّاكَ وَفِي جُرْمِكَ يَعْنِي مِنْ أَجْلِكَ Ve burada فِي [fî] مِنْ [min] maʹnâsına olmakla “Filân kimseye filân iş senden ötürü ve senin cürmünden nâşî isâbet eyledi” demek olur, إِهَابٌ مُنْتِنٌ maʹnâsından yâhûd şârihin beyânına göre مَرْقٌ [merḵ] hurmâ ağacına mahsûs bir âfete dahi denmekle ondan me΄hûzdur.

Vankulu Lugatı - مرق maddesi

اَلْمَرَقَةُ [el-mereḵat] (fethateynle) Kezâlik ahasstır, yaʹnî bir mikdâr şorbâ maʹnâsınadır. Ve

مَرَقٌ [meraḵ] Bir âfettir ki ekine ʹârız olur.

اَلْإِمْرَاقُ [el-imrâḵ] (hemzenin kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: مَرَقْتُ الْقِدْرَ مَرَقًا وَأَمْرَقْتُهَا إِذَا أَكْثَرْتَ مَرَقَهَا Ve

مَرْقٌ [merḵ] Tüyin yolmak için ıslatılan derinin tüyin yolmağa dahi derler; tekûlu: مَرَقْتُ الْإِهَابَ إِذَا نَتَفْتَ عَنِ الْجِلْدِ الْمَعْطُونِ صُوفَهُ Ve مَعْطُونٌ [maʹṯûn] Tüyün yolmak için kirece veyâ âhar nesneye bırakılan deriye derler. Ve

مَرْقٌ [merḵ] Kezâlik eme ve sâ΄ir edânî kısmının tegannî tarîkiyle ırılmasına derler. Ve bu ismdir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı