اَلنَّهْكُ [en-nehk] (نَهْقٌ [nehḵ] vezninde) Memedeki sütün mecmûʹunu sağıp almak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَكَ الضَّرْعَ نَهْكًا إِذَا اسْتَوْفَى جَمِيعَ مَا فِيهِ Ve bir adamı bir ʹârıza ve ʹillet gereği gibi zebûn ve bî-mecâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَكَتْهُ الْحُمَّى إِذَا أَضْنَتْهُ وَهَزَلَتْهُ وَجَهَدَتْهُ وَيُقَالُ نَهِكَتْهُ نَهْكًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve
نَهْكٌ [nehk] ve
نَهْكَةٌ [nehket] Bir adama pek işkence eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهِكَهُ السُّلْطَانُ نَهْكًا وَنَهْكَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا بَالَغَ فِي عُقُوبَتِهِ Ve bir nesneyi içip tüketmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهِكَ الشَّرَابَ إِذَا أَفْنَاهُ Ve bir nesnenin kesret-i şürbü şâribi zebûn ve bî-tâb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَكَهُ الشَّرَابُ نَهْكًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا أَضْنَاهُ Ve işbu نَهْكٌ [nehk] mâddesi mübâlaga maʹnâsını mutazammındır; ve minhu kavluhu ʹaleyhi’s-selâm: “إِنْهَكُوا أَعْقَابَكُمْ أَوْ لَتَنْهَكَنَّهَا النَّارُ” أَيْ بَالِغُوا فِي غَسْلِهَا وَتَنْظِيفِهَا Yaʹnî “Âbdestte topuklarınızı gereği gibi gasl ve tathîrine ihtimâm edesiz, yoksa orayı sonra nâr-ı cehennem ihrâkta mübâlaga ve ifrât eder.” Ve kezâ fi’l-hadîs: “إِنْهَكُوا وُجُوهَ الْقَوْمِ” أَي اجْهَدُوهُمْ وَابْلُغُوا جَهْدَهُمْ Yaʹnî “Cenk ve kıtâle teşvîk ve sevk ve igrâ ile ʹaskerin yüzlerine sell-i seyf hücûm eylemekte pek mübâlaga ve bezl cehd ve makdûr edesiz.” Ve
نَهَكٌ [nehek] (fethateynle) ve
نَهْكَةٌ [nehket] (ضَرْبَةٌ [ḋarbet] vezninde) ve
نَهَاكَةٌ [nehâket] (نَسَاكَةٌ [nesâket] vezninde) Maraz bir adamı zebûn ve nâ-tüvân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهِكَتْهُ الْحُمَّى نَهْكًا كَمَا مَرَّ وَنَهَكًا وَنَهْكَةً وَنَهَاكَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَضْنَتْهُ وَهَزَلَتْهُ وَجَهَدَتْهُ
اَلنَّهْكُ [en-nehk] (nûn’un fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Bir libâsı eskiyince giymek; tekûlu: نَهَكْتُ الثَّوْبَ أَنْهَكُ نَهْكًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا لَبِسْتَهُ حَتَّى خَلُقَ Ve
نَهْكٌ [nehk] Taʹâmdan mübâlaga ile ekl etmeğe dahi derler; tekûlu: نَهَكْتُ مِنَ الطَّعَامِ أَيْضًا إِذَا بَالَغْتَ فِي أَكْلِهِ وَيُقَالُ إِنْهَكْ مِنْ هَذَا الطَّعَامِ أَيْضًا Ve
نَهْكٌ [nehk] Kezâlik ʹırzı mübâlağa ile yıkmağa dahi derler; yukâlu: إِنْهَكْ عِرْضَهُ أَيْ بَالِغْ فِي شَتْمِهِ Ve
نَهْكٌ [nehk] Bir kimseyi maraz zebûn etmeğe dahi derler; yukâlu: نَهَكَتْهُ الْحُمَّى إِذَا جَهَدَتْهُ وَاَضْنَتْهُ وَنَقَصَتْ لَحْمَهُ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve bunda bir lügat dahi vardır ki o نَهِكَتْهُ الْحُمَّى dır bâb-ı râbiʹden. Ve
نَهْكٌ [nehk] ʹUkûbette mübâlaga etmeğe dahi derler; ʹalâ-mâ se-yecî΄u.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı