اَلنَّهْمُ [en-nehm] (وَهْمٌ [vehm] vezninde) Zîk-ı nefesle katı katı solumak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ الرَّجُلُ نَهْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا نَحَمَ Ve
نَهْمٌ [nehm] ve
نَهِيمٌ [nehîm] Haykırarak tehdîd ile zecr ve âzâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَهُ نَهْمًا وَنَهِيمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَاتَ عَلَيْهِ وَتَوَعَّدَهُ وَزَجَرَهُ Ve
نَهِيمٌ [nehîm] ve
نَهْمَةٌ [nehmet] Deveye yürümek için âzâr ile haykırmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ إِبِلَهُ نَهْمًا وَنَهِيمًا وَنَهْمَةً مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالثَّانِي إِذَا زَجَرَهَا بِصَوْتٍ Ve çakıl taşı makûlesini fiske ile bir kimseye atmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَمَ بِالْحَصَى إِذَا خَذَفَهُ
اَلنَّهِيمُ [en-nehîm] (nûn’un fethi ve hâ’nın kesri ve meddiyle) Şiddetle nefes almak, زَحِيرٌ [zeḩîr] maʹnâsına, ḩâ΄-i mühmele ile; yukâlu: نَهَمَ يَنْهِمُ نَهِيمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا زَحَرَ وَهُوَ لُغَةٌ فِي نَحَمَ يَنْحِمُ عَلَى مَا مَرَّ Ve
نَهِيمٌ [nehîm] Arslan âvâzına ve fîl âvâzına dahi derler, نَئِيمٌ [ne΄îm] gibi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı