اَلْإِفْتِيَاتُ [el-iftiyât] (إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl] vezninde) Bir kimseden bir nesne fevt olup geçmek maʹnâsınadır; yukâlu: إِفْتَاتَهُ اْلأَمْرُ بِمَعْنَى فَاتَهُ Ve bir kimse ile meşveret ve istîzân eylemeksizin hod-be-hod bir kâr ve ʹamele mübâşeret eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur ki سَبْقٌ [sebḵ] maʹnâsına olan فَوْتٌ [fevt]ten iftiʹâldir; ve minhu yukâlu: فُلاَنٌ لاَ يُفْتَاتُ عَلَيْهِ عَلَى بِنَاءِ الْمَفْعُولِ أَيْ لاَ يُعْمَلُ دُونَ أَمْرِهِ Yaʹnî “Filân kimse kendi haberi ve emr ve izni olmadıkça umûrundan bir iş ʹamele gelmek cihetiyle mesbûk olmaz.” Hülâsası bilâ-izn hod-be-hod bir kimse bir husûsla sâbık olmak mümkin değildir. Ve’l-hâsıl yukâlu: لِكُلِّ مَنْ أَحْدَثَ شَيْئًا فِي أَمْرِكَ دُونَكَ قَدِ افْتَاتَ عَلَيْهِ فِيهِ Kezâlik bir kimseden muʹâvenet taleb eylemeksizin bir işe mübâşeret eylese إِفْتَاتَ عَلَى اْلأَمْرِ derler. Ve bunlar tagallüb maʹnâsını mutazammın olmakla عَلَى kelimesiyle müteʹaddî oldular. Ve
إِفْتِيَاتٌ [iftiyât] Bir kimse kendiliğinden bir nesne peydâ eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur ki bu dahi سَبْقٌ [sebḵ] maʹnâsından me΄hûzdur; yukâlu: إِفْتَاتَ الْكَلاَمَ إِذَا ابْتَدَعَهُ Ve bir kimse üzere bir mâdde ile hükûmet eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: إِفْتَاتَ عَلَيْهِ فِي اْلأَمْرِ إِذَا حَكَمَ عَلَيْهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı