ifrâʹ ~ إِفْرَاعٌ

Kamus-ı Muhit - إفراع maddesi

اَلْإِفْرَاعُ [el-ifrâʹ] (hemzenin kesriyle) Bayırdan ve dağdan aşağıya doğru inmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ فِي الْجَبَلِ إِذَا انْحَدَرَ Ve konmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ بِالْقَوْمِ إِذَا نَزَلَ بِهِمْ Ve nâkanın vech-i meşrûh üzere ilk yavrusunu kurbân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ الْفَرَعَةَ إِذَا نَحَرَهَا Ve nâka ilk yavru doğurmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَتِ الْإِبِلُ إِذَا نُتِجَتِ الْفَرَعَةَ ve yukâlu: أَفْرَعَ الْقَوْمُ إِذَا فَعَلَتْ إِبِلُهُمْ ذَلِكَ أَيْ نُتِجَتِ الْفَرَعَةَ Ve su ve ot talebiyle bir mahalle sâ΄irden mukaddem varmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ الْقَوْمُ إِذَا انْتَجَعُوا فِي أَوَّلِ النَّاسِ Ve ehl ve müteʹallakâtına kefîl ve zâmin olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ فُلاَنٌ أَهْلَهُ أَيْ كَفَلَهُمْ Şârih der ki mü΄ellif gerçi bu taʹbîrde Ṡâġânî’ye iktidâ eyledi, lâkin ümmehât-ı sâ΄irede أَفْرَعَ الْوَادِي أَهْلَهُ أَيْ كَفَاهُمْ ʹibâretiyle müsebbet olmakla “Çayın suyu sükkânına kifâyet eyledi” demek olur. Vâkıʹâ ehle kefâletin letâfeti mütebeyyin değildir. Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâʹ] Atın gemi ağzını kanatmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ اللِّجَامُ الْفَرَسَ إِذَا أَدْمَاهُ أَيْ فَمَهُ Ve bir nesneye başlamak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ الْحَدِيثَ وَالشَّيْءَ إِذَا ابْتَدَأَهُ Ve bir yeri gezip haberini alıp bilmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ الْأَرْضَ إِذَا جَوَّلَ فِيهَا فَعَرَفَ خَبَرَهَا Ve kız ile cimâʹ edip işini bitirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَ الْعَرُوسَ إِذَا فَرَغَ مِنْ غِشْيَانِهَا Ve hatun vilâdet hengâmında nifâs kanı görmek, ʹalâ-kavlin ilk hayz kanı görmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا رَأَتِ الدَّمَ عِنْدَ الْوِلاَدَةِ أَوْ فِي أَوَّلِ مَا حَاضَتْ Ve koyun sürüsünü sırtlan yaralayıp ifsâd ve tebâh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْرَعَتِ الضَّبُعُ الْغَنَمَ إِذَا أَفْسَدَتْ وَأَدْمَتْ Ve bir kavmin seyyid ve ser-gerdesi düşman tarafından ahz ve esîr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أُفْرِعَ بِسَيِّدِ بَنِي فُلاَنٍ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا أَخَذُوهُ

Vankulu Lugatı - إفراع maddesi

اَلْإِفْرَاعُ [el-ifrâʹ] (hemzenin kesriyle) Dağdan aşağı inmek; yukâlu: أَفْرَعْتُ الْجَبَل إِذَا انْحَدَرْتَ Kâle reculun mine’l-ʹArab: لَقِيتُ فُلَانًا فَارِعًا مُفْرِعًا أَيْ اَحَدُنَا مُصْعِدٌ وَالْآخَرُ مُنْحَدِرٌ Yaʹnî “Birbirimize buluştuk inerken.” Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâʹ] Nüzûl etmeğe dahi derler; yukâlu: أَفْرَعْنَا بِفُلَانٍ فَمَا أَحْمَدْنَاهُ Yaʹnî “Nüzûlü mahmûd gönderdik.” Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâ΄] Bir yere mukaddem varıp ot ve su taleb etmeğe dahi derler; yukâlu: أَفْرَعَ بَنُو فُلَانٍ أَيِ انْتَجَعُوا فِي أَوَّلِ النَّاسِ Ve إِنْتِجَاعٌ [inticâʹ] cîm’le merʹâ taleb etmeğe derler. Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâʹ] İbtidâ maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: بِئْسَ مَا أَفْرَعْتَ بِهِ أَيِ ابْتَدَأْتَ Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâʹ] Bir yeri seyr edip haberin almağa dahi derler; tekûlu: أَفْرَعْتُ الْأَرْضَ إِذَا جَوَّلْتَ فِيهَا فَعَرَفْتُ خَبَرَهَا Ve

إِفْرَاعٌ [ifrâʹ] Evvel doğan nâka yavrusın asnâm için boğazlamağa dahi derler; yukâlu: أَفْرَعَ الْقَوْمُ إِذَا ذَبَحُوهُ



Kamus Muhit ve Vankulu Ara

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı