اَلْإِفْتَاقُ [el-iftâḵ] (hemzenin kesriyle) فَتْقٌ [fetḵ] dedikleri yere yaʹnî etrâfına yağmur yağıp ona isâbet eylememiş olan yere uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ الرَّجُلُ إِذَا صَادَفَ الْفَتْقَ Ve bir adamın davarları semirip tavlanmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ الرَّجُلُ إِذَا سَمِنَتْ دَوَابُّهُ Ve hurmâ salkımının çöpüyle misvâklanmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ فُلَانٌ إِذَا اسْتَاكَ بِالْعَرَاجِينِ Ve bir kimse üstünden sehâb kesâfeti açılıp bertaraf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ الْقَوْمُ إِذَا انْفَتَقَ عَنْهُمُ الْغَيْمُ Ve إِفْتَاقُ قَرْنِ الشَّمْسِ [iftâḵu ḵarni’ş-şems] güneş sehâb içre girip kulağı ayazda kalmakla ondan bir lemʹa ve şuʹâʹ zâhir olmaktan ʹibârettir; yukâlu: أَفْتَقَ قَرْنُ الشَّمْسِ إِذَا أَصَابَ فَتْقًا فِي السَّمَاءِ فَبَدَا مِنْهُ Ve
إِفْتَاقٌ [iftâḵ] Bir adama ekserîفُتُوقٌ [futûḵ] ʹârız olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ الرَّجُلُ إِذَا أَلَحَّتْ عَلَيْهِ الْفُتُوقُ Ke-mâ zukire. Ve geniş ve meydânlı açık yere çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَفْتَقَ الرَّجُلُ إِذَا خَرَجَ إِلَى فَتْقٍ
اَلْإِفْتَاقُ [el-iftâḵ] (hemzenin kesriyle) Kavmin üzerinden bulut gitmek; yukâlu: أَفْتَقَ الْقَوْمُ إِذَا انْفَتَقَ عَنْهُمُ الْغَيْمُ Ve İbnu’s-Sikkît eyitti: أَفْتَقَ قَرْنُ الشَّمْسِ derler, kaçan gün bulut aralığına gelip ondan bir lemʹa zâhir olsa. Ve
إِفْتَاقٌ [iftâḵ] Bulut yağmur yağmayan yere varmağa dahi derler; tekûlu: أَفْتَقْنَا إِذَا صَادَفْتُمْ فَتْقًا وَهُوَ الْمَوْضِعُ الَّذِي لَمْ يُمْطَرْ وَقَدْ مُطِرَ مَا حَوْلَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı