es-sefʹat ~ اَلسَّفْعَةُ

Kamus-ı Muhit - السفعة maddesi

اَلسَّفْعَةُ [es-sefʹat] (تَمْرَةٌ [temret] vezninde) İsâbet edici göze ıtlâk olunur; yukâlu: أَصَابَتْهُ سَفْعَةٌ أَيْ عَيْنٌ

اَلسُّفْعَةُ [es-sufʹat] (sîn’in zammıyla) Süprüntülükte olan süprüntüye ve kül makûlesine yâhûd yere yapışıp keçelenmiş süprüntü ve fışkı makûlesine denir ki o arzın levnine muhâlif olur ki kapkara bir şey΄-i zâ΄id olur; yukâlu: فِي دِمْنَةِ دَارِهِ سُفْعَةٌ كَبِيرَةٌ وَهِيَ مَا فِيهَا مِنْ زِبْلٍ أَوْ رَمَادٍ أَوْ قُمَامٍ مُتَلَبِّدٍ تَرَاهُ مُخَالِفًا لِلَوْنِ الْأَرْضِ Ve kızıl çalan karamtığa denir; yukâlu: بِهِ سُفْعَةٌ أَيْ سَوَادٌ يُشْرَبُ الْحُمْرَةَ

Vankulu Lugatı - السفعة maddesi

اَلسَّفْعَةُ [es-sefʹat] (sîn’in fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Tutmak; yukâlu: بِهِ سَفْعَةٌ مِنَ الشَّيْطَانِ كَأَنَّهُ أَخَذَ بِنَاصِيَتِهِ Ve

سَفْعٌ [sefʹ] Âteş bir nesneyi tagyîr etmeğe dahi derler; yukâlu: سَفَعَتْهُ النَّارُ وَالسَّمُومُ إِذَا لَفَحَتْهُ لَفْحًا يَسِيرًا فَغَيَّرَتْ لَوْنَ الْبَشَرَةِ Ve لَفْحٌ [lefḩ] fâ’yla ve ḩâ-i mühmele ile yakmak.

اَلسُّفْعَةُ [es-sufʹat] (sîn’in zammı ve fâ’nın sükûnuyla) Şol siyâhtır ki kırmızılığa mâ΄il ola. Ve

سُفْعَةٌ [sufʹat] Şol yere derler ki ev yeri olmağın onun rengi sâ΄ir yerin rengine muhâlif ola. Ve

سُفْعَةٌ [sufʹat] Arıklayıp mütegayyir olan ʹavretin yüzünde olan sevâda dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı