اَلْإِصْبَارُ [el-iṡbâr] (hemzenin kesriyle) Bir adama sabr ile emr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ فُلاَنًا إِذَا أَمَرَهُ بِالصَّبْرِ Ve bir adama tesliyetle yâhûd incilâ-yı ʹâkıbeti tezkîr ile sabr ve tahammül ettirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ فُلاَنًا إِذَا جَعَلَ لَهُ صَبْرًا Ve zikri âtî صَبِيرَةٌ [ṡâbîret] ekl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ الرَّجُلُ إِذَا أَكَلَ الصَّبِيرَةَ Ve bir âfet ve dâhiyeye dûçâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ الرَّجُلُ إِذَا وَقَعَ فِي أُمِّ صَبُّورٍ Ve صَبِيرٌ [ṡabîr] üzere yaʹnî dağın tepesine çıkıp oturmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ الرَّجُلُ إِذَا قَعَدَ عَلَى الصَّبِيرِ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve şişenin ağızını sarıp bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ الرَّجُلُ إِذَا شَدَّ رَأْسَ الْحَوْجَلَةِ أَيِ الْقَارُورَةِ بِالصِّبَارِ Ve sütün taʹmı acılığa karîb pek ekşimek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْبَرَ اللَّبَنُ إِذَا اشْتَدَّتْ حُمُوضَتُهُ إِلَى الْمَرَارَةِ Ve bir nesne üzere cür΄et ve dilîrlik ettirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَمَا أَصْبَرَهُمْ عَلَى النَّارِ﴾ أَيْ مَا أَجْرَأَهُمْ عَلَى أَعْمَالِ أَهْلِ النَّارِ أَوْ مَا أَعْمَلَهُمْ بِعَمَلِ أَهْلِهَا Şârih der ki bu maʹnâ mecâzdır.
اَلتَّصَبُّرُ [et-teṡabbur] (تَفَعُّلٌ [tefaʹʹul] vezninde) ve
اَلْإِصْطِبَارُ [el-iṡṯibâr] (fi’l-asl إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl] vezninde) ve
اَلْإِصِّبَارُ [el-iṡṡibbâr] (hemzenin ve ṡâd-ı müşeddedenin kesriyle) Bunlar da sabr eylemek maʹnâsınadır, lâkin tekellüfü mutazammındır; yukâlu: تَصَبَّرَ عَلَيْهِ وَاصْطَبَرَ وَاصَّبَرَ بِمَعْنَى صَبَرَ [Ve] إِصْطَبَرَ [iṡṯabere]nin aslı إِصْتَبَرَ ve إِصَّبَرَ [iṡṡabbere]nin aslı إِصْطَبَرَ idi, tâ ṡâd’a kalb ve idgâm olundu. Ve
إِصْطِبَارٌ [iṡṯibâr] Kısâs almak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: إِصْطَبَرَ مِنْهُ إِذَا اقْتَصَّ مِنْهُ
اَلْإِصْبَارُ [el-iṡbâr] (hemzenin kesri ve ṡâd’ın sükûnuyla) Bi-maʹnâhu; yukâlu: أَصْبَرْتُ الرَّجُلَ
اَلْإِصِّبَارُ [el-iṡṡibâr] (hemzenin kesri ve ṡâd’ın kesri ve teşdîdiyle) Kezâlik sabr etmek maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı