اَلصَّبِيحَةُ [eṡ-ṡabîḩat] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) ve
اَلصَّبَاحُ [eṡ-ṡabâḩ] (فَلاَحٌ [felâḩ] vezninde) ve
اَلْإِصْبَاحُ [el-iṡbâḩ] (hemzenin kesriyle ki fi’l-asl masdardır) ve
اَلْمُصْبَحُ [el-muṡbaḩ] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde) Bunlar da evvel-i nehâra denir ki Fârisîde bâm-dâd derler. Mü΄ellifin وَهُوَ الصَّبِيحَةُ kavlinde zamîr evvel-i nehâra râciʹdir. Miṡbâḩ’ta صَبَاحٌ [ṡabâḩ] evvel-i nehâra kezâlik مَسَاءٌ [mesâ΄] mukâbiline ıtlâk olunup ve Šaʹleb’den صَبَاحٌ [ṡabâḩ] ʹinde’l-ʹArab nısf-ı leyl-i ahîrden zevâle kadar ve مَسَاءٌ [mesâ΄] zevâlden nısf-ı leyl-i evvelin âhirine kadar vaktten ʹibâret olduğu menkûldür.
اَلْإِصْبَاحُ [el-iṡbâḩ] (hemzenin kesriyle) ve
اَلتَّصْبِيحُ [et-taṡbîḩ] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Sabâḩa dâhil olmak ve dâhil kılmak; yukâlu: أَصْبَحَ الرَّجُلُ وَصَبَّحَهُ اللهُ Ve
تَصْبِيحٌ [taṡbîḩ] Sabâhın hayr olsun maʹnâsına da gelir; yukâlu: صَبَّحْتُهُ أَيْ قُلْتُ لَهُ عِمْ صَبَاحًا Yaʹnî “Sabâh vaktinde süt ile mütezevvik ve mütenaʹʹim ol” yâhûd “Hıyâr-ı mâl ile mütemevvil ol.” Ve
تَصَبُّحٌ [teṡabbuḩ] Sabâh vaktinde dahi gelmeğe derler; yukâlu: صَبَّحْتُهُ إِذَا أَتَيْتَهُ صَبَاحًا وَلَا يُرَادُ هَهُنَا بِالتَّشْدِيدِ اَلتَّكْثِيرُ Ve
إِصْبَاحٌ [iṡbâḩ] Bir nesne olmak maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: أَصْبَحَ فُلَانٌ عَالِمًا أَيْ صَارَ ve yukâlu: أَتَيْتُهُ لِصُبْحِ خَامِسَةٍ كَمَا تَقُولُ لِمُسْيِ خَامِسَةٍ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı