اَلْإِصْفَاءُ [el-iṡfâ΄] (hemzenin kesriyle) مُصَافَاةٌ [muṡâfât] maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْفَاهُ بِمَعْنَى صَافَاهُ Ve bir nesneden hâlî olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَصْفَى مِنَ الْمَالِ وَالْأَدَبِ إِذَا خَلَا Ve nisvân kesret-i mücâmaʹatla recülün nutfe-i sulbiyyesini bitirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَصْفَى الرَّجُلُ إِذَا أَنْفَدَتِ النِّسَاءُ مَاءَ صُلْبِهِ Ve bir adamı bir husûsa ihtiyâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَصْفَى فُلَانًا بِكَذَا إِذَا آثَرَهُ بِهِ Ve şâʹirin kuvvet-i karîhası tamâm olup şiʹr söyleyemez olmak maʹnâsına müstaʹmeldir, yukâlu: أَصْفَى الشَّاعِرُ إِذَا صَارَ لَمْ يَقُلْ شِعْرًا Ve tavuk yumurtadan kesilmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَصْفَتِ الدَّجَاجَةُ إِذَا انْقَطَعَ بَيْضُهَا
اَلْإِصْفَاءُ [el-iṡfâ΄] (hemzenin kesri ve elifin meddiyle) Bir nesneyi hâlis kılmak; tekûlu: أَصْفَيْتُهُ الْوُدَّ إِذَا أَخْلَصْتَهُ Ve
إِصْفَاءٌ [iṡfâ΄] Bir kimseyi bir nesne ile ihtiyâr etmeğe dahi derler; tekûlu: أَصْفَيْتُهُ بِالشَّيْءِ إِذَا آثَرْتَهُ Ve
إِصْفَاءٌ [iṡfâ΄] Bir nesneden hâlî olmağa dahi derler; yukâlu: أَصْفَى الرَّجُلُ مِنَ الْمَالِ وَالْأَدَبِ إِذَا خَلَا Ve
إِصْفَاءٌ [iṡfâ΄] Hâlî kılmağa dahi derler; yukâlu: أَصْفَى الْأَمِيرُ دَارَ فُلَانٍ إِذَا خَلَاهَا Ve
إِصْفَاءٌ [iṡfâ΄] Tavuk yumurtası kesilmeğe dahi derler; yukâlu: أَصْفَتِ الدَّجَاجَةُ إِذَا انْقَطَعَ بَيْضُهَا Ve
إِصْفَاءٌ [iṡfâ΄] Şâʹir şiʹrin katʹ edip şiʹr demez olmağa dahi derler; yukâlu: أَصْفَى الشَّاعِرُ إِذَا انْقَطَعَ شِعْرُهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı