اَلْأُفْنُونُ [el-ufnûn] (أُسْلُوبٌ [uslûb] vezninde) Bu dahi hâl ve nevʹ ve gûne maʹnâsınadır; cemʹi أَفَانِينُ [efânîn]dir; yukâlu: أَخَذَ فِي أَفْنَانِ الْكَلَامِ أَيْ أَضْرَابِهِ Ve yılana denir, حَيَّةٌ [ḩayyet] maʹnâsına. Ve salkı ve sölpük kocakarıya denir. Ve mutlakan kocakarıya denir. Ve birbirine sarmaşmış sık dallara denir; yukâlu: شَجَرَةٌ بِهَا أُفْنُونٌ كَثِيرٌ أَيْ غُصْنٌ مُلْتَفٌّ Ve saçma ve perîşân söze denir; yukâlu: يَتَكَلَّمُ أُفْنُونًا كَالْمُجُونِ أَيْ كَلَامًا مُثَبَّجًا Ve at ve nâka kısmının karışık ve şûrîde seğirtmesine denir ki gâh yavaş ve gâh şiddetli karma karış olur; yukâlu: يَجْرِي الْفَرَسُ أَوِ النَّاقَةُ أُفْنُونًا أَيْ جَرْيًا مُخْتَلِطًا Ve âfet ve dâhiyeye denir. Ve
أُفْنُونُ الشَّبَابِ [ufnûnu’ş-şebâb] Civânlığın evâ΄il-i hengâmına denir. Ve
أُفْنُونُ السَّحَابِ [ufnûnu’s-seḩâb] Bulutun evvel neş΄et ve zuhûrundan ʹibârettir. Ve
أُفْنُونٌ [Ufnûn] Ṡureym b. Maʹşer et-Taġlibî nâm şâʹirin lakabıdır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı