اَلْإِعْزَازُ [el-iʹzâz] (hemzenin kesriyle) Bir adamı ʹazîz kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّهُ اللهُ تَعَالَى أَيْ جَعَلَهُ عَزِيزًا Ve bir nesne bir adama pek ʹazîm ve şedîd gelmek maʹnâsınadır; tekûlu: أُعْزِزْتُ بِمَا أَصَابَكَ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ أَيْ عَظُمَ عَلَيَّ Ve nâka dar memeli olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّتِ النَّاقَةُ إِذَا كَانَتْ عَزُوزًا Ve toprağı pek ve şedîd olan yere uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّ الرَّجُلُ إِذَا وَقَعَ فِي الْعَزَازِ Ve bir adama muhabbet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّ فُلاَنًا إِذَا أَحَبَّهُ Ve koyun kısmının gebeliği belirip memeleri büyümek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّتِ الشَّاةُ إِذَا اسْتَبَانَ حَمْلُهَا وَعَظُمَ ضَرْعُهَا Ve hayvânın vazʹ-ı hamli güç olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعَزَّتِ الْبَقَرَةُ إِذَا عَسُرَ حَمْلُهَا أَيْ وَضْعُهُ
اَلْإِعْزَازُ [el-iʹzâz] (hemzenin kesriyle) ʹİzzetlemek; yukâlu: أَعَزَّهُ اللهُ Ve
إِعْزَازٌ [iʹzâz] Nâkanın sütü gelen yerleri dar olmağa da derler; yukâlu: أَعَزَّتِ النَّاقَةُ Ve
إِعْزَازٌ [iʹzâz] Sığıra yük vurmak ʹasîr olmağa da derler; yukâlu: أَعَزَّتِ الْبَقَرَةُ إِذَا عَسُرَ حِمْلُهَا Ve
إِعْزَاٌز [iʹzâz] Berk yerde yürümeğe derler; yukâlu: أَعْزَزْنَا أَيْ وَقَعْنَا فِيهَا وَسِرْنَا Ve
إِعْزَازٌ [iʹzâz] Bir nesneyi ulu görüp gam çekmeğe dahi derler; yukâlu: أَعْزِزْ عَلَيَّ بِمَا أُصِبْتُ بِهِ وَقَدْ أُعْزِزْتُ بِمَا أَصَابَكَ أَيْ عَظُمَ عَلَّيَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı