اَلْإِعْصَامُ [el-iʹṡâm] (hemzenin kesriyle) Bu dahi kırbaya عِصَامٌ [ʹiṡâm] kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْصَمَ الْقِرْبَةَ بِمَعْنَى عَصَمَهَا Ve atın üzerinde sâbit ve muhkem oturamayıp yeniçeri oturuşu gibi eyer kaşına yapışarak oturmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْصَمَ الرَّاكِبُ إِذَا لَمْ يَثْبُتْ عَلَى ظَهْرِ الْخَيْلِ Ve bir adama yapışacak nesne düzüp hâzırlamak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْصَمَ فُلَانًا إِذَا هَيَّأَ لَهُ مَا يَعْتَصِمُ بِهِ Ve el ile yapışıp salıvermemek üzere tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْصَمَ بِفُلَانٍ إِذَا أَمْسَكَ بِهِ Ve râkib düşmeyim diye atın yelesine yapışıp kavramak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَعْصَمَ بِالْفَرَسِ إِذَا أَمْسَكَ بِعُرْفِهِ Kezâlik devenin râkibi havut iplerinden birine yapışıp tutmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَعْصَمَ بِالْبَعِيرِ إِذَا أَمْسَكَ بِحَبْلٍ مِنْ حِبَالِهِ
اَلْإِعْصَامُ [el-iʹṡâm] (hemzenin kesriyle) Kırba ağzına bağ etmek yâhûd kırbaya kulp etmek; tekûlu: أَعْصَمْتُ الْقِرْبَةَ إِذَا جَعَلْتَ لَهُ عِصَامًا Ve
إِعْصَامٌ [iʹṡâm] Semere yâhûd eyere bağ etmeğe dahi derler, düşmemek için; tekûlu: أَعْصَمْتُ فُلَانًا إِذَا هَيَّأْتَ لَهُ فِي الرَّحْلِ أَوِ السَّرْجِ مَا يَعْتَصِمُ بِهِ لِئَلَّا يَسْقُطَ Ve
إِعْصَامٌ [iʹṡâm] Bir nesne ile davar üzere muhkem durup davardan düşmemeğe dahi derler; yukâlu: أَعْصَمَ إِذَا تَشَدَّدَ وَاسْتَمْسَكَ بِشَيْءٍ مِنْ أَنْ يَصْرَعَهُ فَرَسُهُ أَوْ رَاحِلَتُهُ Ve
إِعْصَامٌ [iʹṡâm] Bir kimse sâhibine mülâzemet kılmağa dahi derler; yukâlu: أَعْصَمَ الرَّجُلُ بِصَاحِبِهِ إِذَا لَزِمَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı