el-iʹrâb ~ اَلْإِعْرَابُ

Kamus-ı Muhit - الإعراب maddesi

اَلْإِعْرَابُ [el-iʹrâb] (hemzenin kesriyle) Bir şey΄in künh ü hakîkatini izhâr ve ʹayân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ الشَّيْءَ إِذَا أَبَانَهُ وَأَفْصَحَهُ Ve at seğirttirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ فَرَسَهُ أَيْ أَجْرَاهُ وَأَحْضَرَهُ Ve atın kişneyip haykırmasıyla ʹArabî atı hecînden yaʹnî boz attan fark ve temyîz edip bilmek maʹnâsınadır. عَرَبِيٌّ [Arabiyy] iki tarafı soy ve كَحِيلٌ [keḩîl] olan ata denir, Fârisîde esb-i tâzî derler. Ve هَجِينٌ [hecîn] babası ʹArabî ve anası muhâlif cins olan ata denir ki Türkmânî ve boz at taʹbîr olunur. Ve ʹArabî at birkaç nevʹdir ki ʹArablar كَحِيلٌ [keḩîl] taʹbîr ederler, نَجْدِيٌّ [Necdiyy] ve طُرَيْفَةٌ [ṯurayfe] ve جِلْفَةٌ [cilfet] ve مَعْنَك [maʹnek] gibi. Her birinin nişânları başka olur ve her birinin hâssaları başkadır; yukâlu: هُوَ يُعْرِبُ الْفَرَسَ أَيْ يَعْرِفُهُ مِنَ الْهَجِينِ إِذَا صَهَلَ Ve at kişnemekle soy olduğunu kendi bildirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ الْفَرَسُ عِتْقَهُ إِذَا صَهَلَ وَأَبَانَ عِتْقَهُ وَسَلاَمَتَهُ مِنَ الْهُجْنَةِ Ve

إِعْرَابٌ [iʹrâb] Kelâmda lahn u hatâ eylemeyip fesâhat üzere kavâʹid-i nahviyyeye riʹâyetle söylemek maʹnâsınadır; kelâmdan murâd ʹArabîdir; yukâlu: أَعْرَبَ كَلاَمَهُ أَيْ أَفْصَحَ وَلَمْ يَلْحَنْ فِيهِ Ve bir kimsenin ʹArab sîmâsında evlâdı doğmak maʹnâsınadır ki murâd siyâh-çerde olmaktır; yukâlu: أَعْرَبَ الرَّجُلُ إِذَا وُلِدَ لَهُ وَلَدٌ عَرَبِيُّ اللَّوْنِ Ve fuhş ve nâ-sezâ söz söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ الرَّجُلُ إِذَا تَكَلَّمَ بِالْفُحْشِ وَالْقَبِيحِ Ve bir kimseyi fuhş ve nâ-sezâ söylemekten redd ve menʹ eylemek maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: أَعْرَبَ فُلاَنًا إِذَا رَدَّهُ عَنِ الْقَبِيحِ وَالْفُحْشِ Ve cimâʹ eylemek, ʹalâ-kavlin ʹavrete cimâʹa dâ΄ir taʹrîz ve kinâye eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ الرَّجُلُ الْمَرْأَةَ إِذَا جَامَعَهَا أَوْ عَرَضَهَا بِالْجِمَاعِ Ve beyʹ ü şirâda عَرَبُونٌ [ʹarabûn] yaʹnî peşin akçe vermek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْرَبَ الْمُشْتَرِي إِذَا أَعْطَى الْعَرَبُونَ Ve عَرُوبٌ [ʹarûb] olan hatun tezevvüc eylemek maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru; yukâlu: أَعْرَبَ الرَّجُلُ إِذَا تَزَوَّجَ الْعَرُوبَ

Vankulu Lugatı - الإعراب maddesi

اَلْإِعْرَابُ [el-iʹrâb] (hemzenin kesriyle ve ʹayn’ın sükûnuyla) Kelâmının iʹrâbında hatâ kılmak; yukâlu: أَعْرَبَ كَلَامُهُ إِذَا لَمْ يَلْحَنْ فِي الْإِعْرَابِ Ve izhâr etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَعْرَبَ بِحُجَّتِهِ أَيْ أَفْصَحَ بِهَا وَلَمْ يَتَّقِ أَحَدًا Yaʹnî kimseden hazer kılmayıp huccetin izhâr etti. Ve fi’l-hadîsi: “اَلثَّيِّبُ تُعْرِبُ عَنْ نَفْسِهَا” أَيْ تُفْصِحُ Ve kelime-i ʹacemiyyeyi lisân-ı ʹArab tarîki üzere istiʹmâle dahi derler; yukâlu: أَعْرَبَتْهُ الْعَرَبُ Ve fuhş söylemeğe dahi إِعْرَابٌ [iʹrâb] derler; yukâlu: أَعْرَبَ الرَّجُلُ إِذَا تَكَلَّمَ بِالْفُحْشِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı