el-iʹžâr ~ اَلْإِعْذَارُ

Kamus-ı Muhit - الإعذار maddesi

اَلْإِعْذَارُ [el-iʹžâr] (hemzenin kesriyle) Bu dahi maʹzûr tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ فُلاَنًا فِيمَا صَنَعَ بِمَعْنَى عَذَرَ Ve bir mâdde zımnında ʹözr ve bahâne peydâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ إِذَا أَبْدَى عُذْرًا Ve hadeslemek maʹnâsınadır ki عَذِرَةٌ [ʹažiret]ten me΄hûzdur; yukâlu: أَعْذَرَ فُلاَنٌ إِذَا أَحْدَثَ Ve bir adam için ʹözr sâbit olmak maʹnâsınadır ki maʹzûr olmaktır; yukâlu: أَعْذَرَ مَنْ أَنْذَرَ أَيْ ثَبَتَ لَهُ عُذْرٌ Ve bir adam bir husûsta cidd ve mübâlaga eylemeyip taksîr eylemek maʹnâsınadır, hâlbuki kendisini mübâlaga ve imʹân eder sûretinde irâ΄et eyleye; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ فِيهِ إِذَا قَصَّرَ وَلَمْ يُبَالِغْ وَهُوَ يُرِي أَنَّهُ مُبَالِغٌ Kâle’ş-şârih ve minhu hadîsu İbn ʹÖmer: “إِذَا وُضِعَتِ الْمَائِدَةُ فَلْيَأْكُلِ الرَّجُلُ مِمَّا عِنْدَهُ وَلاَ يَرْفَعْ يَدَهُ وَإِنْ شَبِعَ وَلْيُعْذِرْ فَإِنَّ ذَلِكَ يُخَجِّلُ جَلِيسَهُḢ أَيْ لِيُبَالِغْ Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Bir husûsta cidd ve mübâlaga eylemek maʹnâsına gelmekle maʹnâ-yı sâbık ile beynlerinde şibh-i tezâd olur; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ فِيهِ إِذَا بَالَغَ Ve bir adamın ʹuyûb ve zünûbu kesîr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ إِذَا كَثُرَتْ ذُنُوبُهُ وَعُيُوبُهُ ve minhu’l-hadîsu: “لَنْ يَهْلِكَ النَّاسُ حَتَّى يُعْذِرُوا مِنْ أَنْفُسِهِمْḢ يَعْنِي أَنَّهُمْ لاَ يَهْلِكُونَ حَتَّى تَكْثُرَ ذُنُوبُهُمْ وَعُيُوبُهُمْ فَيُعْذِرُوا مِنْ أَنْفُسِهِمْ وَيَسْتَوْجِبُونَ الْعُقُوبَةَ وَيَكُونُ لِمَنْ يُعَذِّبُهُمْ عُذْرٌ كَأَنَّهُمْ قَامُوا بِعُذْرِهِ فِي ذَلِكَ وَيُرْوَى بِفَتْحِ الْيَاءِ مِنْ عَذَرْتُهُ وَهُوَ بِمَعْنَاهُ Ke-mâ se-yuzkeru. Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Ata uyan geçirmek, ʹalâ-kavlin gemine başlık takmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الْفَرَسَ إِذَا أَلْجَمَهُ أَوْ جَعَلَ لَهُ عِذَارًا Ve oğlanı hitân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الْغُلاَمَ إِذَا خَتَنَهُ Ve sünnet düğününde ahbâb için taʹâm tertîb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ لِلْقَوْمِ إِذَا عَمِلَ طَعَامَ الْخِتَانِ Ve insâf eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ إِذَا أَنْصَفَ Ve bir kimseye vurup eser ettirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ فِي ظَهْرِهِ إِذَا ضَرَبَهُ فَأَثَّرَ فِيهِ Ve bir yerde fazalât ve mühmelât çok olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَتِ الدَّارُ إِذَا كَثُرَتْ فِيهَا الْعَذِرَةُ Ve bir yeni binâ yaptırıp yâhûd çocuk hitân eyledikte yâhûd bir şey΄-i cedîd istifâde eyledikte ahbâb için tehniye taʹâmı tertîb ve ziyâfet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ لِلْأَحْبَابِ إِذَا عَمِلَ طَعَامَ الْبِنَاءِ أَوِ الْخِتَانِ أَوِ الْإِسْتِفَادَةِ بِشَيْءٍ جَدِيدٍ Ve helâka müşrif olmak maʹnâsınadır; yukâlu: ضُرِبَ زَيْدٌ فَأُعْذِرَ عَلَى الْمَجْهُولِ أَيْ أُشْرِفَ عَلَى الْهَلاَكِ

Vankulu Lugatı - الإعذار maddesi

اَلْإِعْذَارُ [el-iʹžâr] (hemzenin kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: أَعْذَرْتُهُ Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Sünnet etmeğe dahi derler; yukâlu: أَعْذَرْتُ الْغُلَامَ وَالْجَارِيَةَ وَالْأَكْثَرُ خَفَضْتُ الْجَارِيَةَ عَلَى مَا مَرَّ Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Sâhib-i ʹayb olmağa dahi derler. Ve fi’l-hadîsi: “لَنْ يَهْلِكَ النَّاسُ حَتَّى يُعْذِرُوا مِنْ أَنْفُسِهِمْ” أَيْ تَكْثُرَ ذُنُوبُهُمْ وَعُيُوبُهُمْ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: إِعْذَارٌ [iʹžâr] عُذْرٌ [ʹužr]dendir, yaʹnî onlar ʹukûbete müstahak olurlar, bir mertebede ki onlara ʹikâb eden maʹzûr olur. Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Eser-i cirâhatle terk etmeğe de derler; yukâlu: أَعْذَرَ بِهِ أَيْ تَرَكَ بِهِ عَاذِرًا Ve bir husûsta cidd ve ihtimâm etmeğe dahi derler; yukâlu: أَعْذَرَ فِي الْأَمْرِ أَيْ بَالَغَ فِيهِ Ve helâka karîb olmağa da derler; yukâlu: ضَرَبَ فُلَانٌ فَأَعْذَرَ أَيْ أَشْرَفَ عَلَى الْهَلَاكِ Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Mühmelât çok olmağa dahi derler; yukâlu: أَعْذَرَتِ الدَّارُ أَيْ كَثُرَتْ فِيَها اْلعَذِرَةُ Ve sâhib-i ʹözr olmağa da derler; yukâlu: أَعْذَرَ الرَّجُلُ إِذَا صَارَ ذَا عُذْرٍ Ve fi’l-meseli: “أَعْذَرَ مَنْ أَنْذَرَ” Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] ʹÖzr kabûl etmeğe de derler. Ve

إِعْذَارٌ [iʹžâr] Sünnet düğününde olan taʹâma dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı