اَلْإِقْتَارُ [el-iḵtâr] (hemzenin kesriyle) Bu dahi nafaka-i ʹayâlde tazyîk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْتَرَ عَلَى عِيَالِهِ إِذَا ضَيَّقَ فِي النَّفَقَةِ Ve sayyâd gömeltisi içre siperlenmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْتَرَ الصَّيَّادُ إِذَا اسْتَتَرَ فِي الْقُتْرَةِ Ve bir nesneye dâ΄imî mülâzemet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْتَرَ الشَّيْءَ إِذَا لَزِمَهُ Ve fakîr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْتَرَ الرَّجُلُ إِذَا افْتَقَرَ Ve ʹûd ağacıyla buhûrlanmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْتَرَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا تَبَخَّرَتْ بِالْعُودِ
اَلتَّقْتِيرُ [et-taḵtîr] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) ve
اَلْإِقْتَارُ [el-iḵtâr] (hemzenin kesriyle) Bunların üçü dahi lügattır, bir maʹnâda. Ve
تَقْتِيرٌ [taḵtîr] Etin râyihasın tehyîc etmek; tekûlu: قَتَّرْتُ لِلْأَسَدِ إِذَا وَضَعْتَ لَهُ لَحْمًا فِي الزُّبْيَةِ يَجِدُ قُتَارَهُ Ve زُبْيَةٌ [zubyet] zamm-ı zâ ve sükûn-ı bâ-i muvahhade ile sayyâd sayd için binâ ettiği evin sakfıdır. Ve
إِقْتَارٌ [iḵtâr] Râyiha-i ʹûd istiʹmâl etmek. Ve fakîr olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَقْتَرَتِ الْمَرْأَةُ إِذَا تَبَخَّرَتْ بِالْعُودِ وَأَقْتَرَ الرَّجُلُ إِذَا افْتَقَرَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı