el-iḵrâʹ ~ اَلْإِقْرَاعُ

Kamus-ı Muhit - الإقراع maddesi

اَلْإِقْرَاعُ [el-iḵrâʹ] (hemzenin kesriyle) Bir kimseye mâlın güzîde ve aʹlâsını vermek maʹnâsınadır. ʹAlâ-kavlin döl için aygır vermek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَهُ إِذَا أَعْطَاهُ خِيَارَ الْمَالِ أَوْ فَحْلاً يَقْرَعُ الْإِبِلَ Ve hakka rücûʹla züll ve inkıyâd edip ser-fürû kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ إِلَى الْحَقِّ إِذَا رَجَعَ وَذَلَّ Ve haktan ibâ ve imtinâʹ eylemek maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: أَقْرَعَ فُلاَنٌ إِذَا امْتَنَعَ Ve bir nesneden ferâgatla geri durmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ عَنْهُ إِذَا كَفَّ Ve bir nesneye güç yetip tâkat getirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ الشَّيْءَ إِذَا أَطَاقَهُ Ve nush ve meşveret kabûlünden ibâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ فُلاَنٌ إِذَا لَمْ يَقْبَلِ الْمَشُورَةَ Ve menʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ فُلاَنًا إِذَا كَفَّهُ Ve beynlerinde kurʹa salmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ بَيْنَهُمْ إِذَا ضَرَبَ الْقُرْعَةَ Ve misâfir konağa gelip çatmak maʹnâsınadır, yukâlu: أَقْرَعَ الْمُسَافِرُ إِذَا دَنَا مِنْ مَنْزِلِهِ Ve yular ile yâhûd dizginle merkebi geri tüskürüp alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ الدَّابَّةَ إِذَا كَبَحَهَا بِلِجَامِهَا Ve yeri tuğla ile yâ taş ile kaldırım döşemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ دَارَهُ آجُرًّا أَيْ فَرَشَهَا بِهِ Ve şer ve şûr dâ΄im olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ الشَّرُّ إِذَا دَامَ Ve suyun dibine inip yere yetişmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَ الْغَائِصُ وَالْمَائِحُ إِذَا انْتَهَيَا إِلَى الْأَرْضِ Ve eşekler tırnaklarıyla birbirlerini çarpmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَقْرَعَتِ الْحَمِيرُ إِذَا صَكَّ بَعْضُهَا بَعْضًا بِحَوَافِرِهَا

Vankulu Lugatı - الإقراع maddesi

اَلْإِقْرَاعُ [el-iḵrâʹ] (hemzenin kesriyle) Döl için erkek vermeğe derler; yukâlu: إِسْتَقْرَعَنِي فُلَانٌ فَحْلِي فَأَقْرَعْتُهُ أَيْ أَعْطَيْتُهُ عَلَى مَا مَرَّ آنِفًا Ve

إِقْرَاعٌ [iḵrâʹ] Mâlın hayrlısın vermeğe dahi derler; yukâlu: أَقْرَعُوهُ إِذَا أَعْطَوْهُ خَيْرَ النَّهْبِ Ve نَهْبٌ [nehb] nûn’un fethiyle ganîmete derler. Ve

إِقْرَاعٌ [iḵrâʹ] Hakk’a rücûʹ edip mezellet üzere olmağa da derler. Ve nasîhat ve meşveret kabûl etmeğe de derler; yukâlu: فُلَانٌ لَا يُقْرِعُ إِقْرَاعًا إِذَا كَانَ يَقْبَلُ الْمَشُورَةَ وَالنَّصِيحَةَ Ve

إِقْرَاعٌ [iḵrâʹ] Mâ-beynlerinde kurʹa salmağa dahi derler. Ve

إِقْرَاعٌ [iḵrâʹ] Menʹ etmek maʹnâsına da gelir; tekûlu: أَقْرَعْتُهُ إِذَا كَفَفْتَهُ ve yukâlu: أَقْرَعْتُ الدَّابَّةَ بِلِجَامِهَا إِذَا كَبَحْتَهَا بِهِ Ve كَبْحٌ [kebḩ] bâ-i muvahhade ve ḩâ-i mühmele ile atı uyanla menʹ etmektir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı