el-ʹâriḋ ~ اَلْعَارِضُ

Kamus-ı Muhit - العارض maddesi

اَلْعَارِضُ [el-ʹâriḋ] Şol nâkaya denir ki hasta yâhûd fürû-mânde ola; yukâlu: نَاقَةٌ عَارِضٌ أَيْ مَرِيضٌ أَوْ كَسِيرٌ Ve insânın bir yanağının sahfasına denir ki yüzünün bir cânibi olacaktır; yukâlu: ضَرَبَ عَارِضَهُ أَيْ صَحْفَةَ خَدِّهِ

Vankulu Lugatı - العارض maddesi

اَلْعَارِضُ [el-ʹâriḋ] (râ’nın kesriyle) Şol buluttur ki ufkta arkırı dura; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿هَذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا﴾ (الأحقاف 24) أَيْ مُمْطِرٌ لَنَا لِأَنَّهُ مَعْرِفَةٌ لَا يَجُوزُ أَنْ يَكُونَ صِفَةً لِعَارِضٍ وَهُوَ نَكِرَةٌ وَالْعَرَبُ إِنَّمَا يَفْعَلُ مِثْلَ هَذَا فِي الْأَسْمَاءِ الْمُشْتَقَّةِ مِنَ الْأَفْعَالِ كَذَا قَالَ الْجَوْهَرِيُّ وَلَكَ أَنْ تَقُولَ هَذِهِ إِضَافَةٌ لَفْظِيَّةٌ لَا تُفِيدُ التَّعْرِيفَ فَتَأَمَّلْ فِيهِ ve

عَارِضٌ [ʹâriḋ] Dağa dahi derler, cebel maʹnâsına. Ebû ʹUbeyd eyitti: Yemâme’ye عَارِضٌ [ʹâriḋ] dediklerinin vechi budur. Ve gâh olur çekirge sürüsüne dahi derler; yukâlu: مَرَّ بِنَا عَارِضٌ قَدْ مَلَأَ الْأُفْقَ Ve

عَارِضٌ [ʹâriḋ] Şol ʹatâya derler ki mevhûbün lehu vâhibe iʹtâ eyleye. Ve insânın yüzünün bir cânibine dahi عَارِضٌ [ʹâriḋ] derler; ve minhu kavluhum: فُلَانٌ خَفِيفُ الْعَارِضَيْنِ يُرَادُ بِهِ خِفَّةُ شَعْرِ عَارِضَيْهِ Ve ağzın etrâfına عَارِضٌ [ʹâriḋ] derler; yukâlu: إِمْرَأَةٌ نَقِيَّةُ الْعَارِضِ أَيْ نَقِيَّةُ عَرْضِ الْفَمِ Ebû Naṡr eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ]le dişler dilendikte ön dişlerden mâ-baʹdi murâd olur, zîrâ ön dişlere عَارِضٌ [ʹâriḋ] demezler. Ve İbnu’s-Sikkît eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ] نَابٌ [nâb] dedikleri diş ve onun yanındaki azı diştir. Ve baʹzılar eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ] ön dişleriyle azı dişin mâ-beynine ıtlâk olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı