el-ʹâtiḵ ~ اَلْعَاتِقُ

Kamus-ı Muhit - العاتق maddesi

اَلْعَتِيقُ [el-ʹatîḵ] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلْعَاتِقُ [el-ʹâtiḵ] (حَائِضٌ [ḩâ΄iḋ] vezninde) Âzâd olmuş kula denir. Şârihin beyânına göre عَاتِقٌ [ʹâtiḵ] bâb-ı sânîden lâzımın vasfıdır ki حَائِضٌ [ḩâ΄iḋ] gibi niseb üzeredir, âzâdlı demek olur. Ve عَتِيقٌ [ʹatîḵ] mefʹûl maʹnâsınadır ki âzâd olmuş demek olur. İntehâ. Lâkin mü΄ellif إِعْتَاقٌ [iʹtâḵ] zeylinde dahi فَهُوَ مُعْتَقٌ وَعَتِيقٌ ʹunvânıyla resm eylemekle zâhiren gayr-i kıyâs üzere إِعْتَاقٌ [iʹtâḵ]tan dahi gelmesi melhûzdur. Ve عَتِيقٌ [ʹatîḵ]in cemʹi عُتَقَاءُ [ʹuteḵâ΄] gelir, كُرَمَاءُ [kuremâ΄] vezninde. Ve mü΄ennese dahi vasf olur; yukâlu: عَبْدٌ عَتِيقٌ وَأَمَةٌ عَتِيقٌ وَيُقَالُ عَتِيقَةٌ Ve عَتِيقَةٌ [ʹatîḵat]in cemʹi عَتَائِقُ [ʹatâ΄iḵ] gelir; ve yukâlu: هُوَ مَوْلًى عَتَاقَةٌ وَمَوْلًى عَتِيقٌ وَمَوْلاَةٌ عَتِيقَةٌ Yaʹnî âzâdlı kul ve câriyedir. مَوْلَى [mevlâ] kelimesi عِتْقٌ [ʹitḵ] eden efendiye ıtlâk olunduğu gibi عِتْقٌ [ʹitḵ] olunan kula da ıtlâk olunur. Ve

عَتِيقٌ [ʹatîḵ] Kadîm olan şey΄e denir. Ve بَيْتٌ عَتِيقٌ [beytun ʹatîḵ] Kaʹbe-i muʹazzama’ya ıtlâk olunur, şerrefehallâhu taʹâlâ. Ve sebeb-i tesmiyesinde vücûh-ı ʹadîde beyân eylediler. Evvelâ rûy-i zemînde en evvel vazʹ ve tarh olunan beyt olduğuna mebnîdir. Ve ʹinde’l-baʹz tûfânda âsumâna refʹ olunmakla kayd-ı garktan ʹatîk ve âzâd olduğu vech-i tesmiyedir. Ve ʹalâ-kavlin mutlakan tasallut ve istîlâ-i cebâbireden muʹtak olduğuna mebnîdir. Yâhûd Ḩabeşe’nin yaʹnî mülk-i Ḩabeşe tarafından sû΄-i kasd ile hücûm eden Ebrehe’nin tasallutundan muʹtak olduğu içindir, ebâbîl ve fîl kıssası maʹlûmdur. Yâhûd Kaʹbe-i muʹazzama’ya bir kimse mâlik olmayıp hürrü’l-asl olması bâʹis-i tesmiyedir. Ve

عَتِيقٌ [ʹatîḵ] Bir cins erkek hurmâ ağacına denir ki ondan aşılanan ağacın hurmâsı aslâ dökülmez. Ve

عَتِيقٌ [ʹatîḵ] Suya ve şıraya ve şarâbâ ıtlâk olunur; yukâlu: سَقَاهُ عَتِيقًا أَيْ مَاءً وَطِلاَءً وَشَرَابًا Ve hurmânın ʹalemidir. Ve süte ıtlâk olunur. Ve her şey΄in güzîdesine ve hıyârına ıtlâk olunur. Ve

عَتِيقٌ [ʹAtîḵ] Ṡiddîḵ-i Ekber radıyallâhu ʹanhu hazretlerinin lakablarıdır, hüsn ü cemâllerine mebnî yâhûd haklarında lisân-ı şerîfi Hazret-i Nebevî’den ʹaleyhi’s-selâm: “مَنْ أَرَادَ أَنْ يَنْظُرَ إِلَى عَتِيقٍ مِنَ النَّارِ فَلْيَنْظُرْ إِلَى أَبِي بَكْرٍ” hadîs-i şerîfi sâdır olduğuna mebnîdir yâhûd vâlidelerinin tesmiyeleridir. Mütercim der ki ʹakib-i vilâdette vâlideleri kucağına alıp Beyt-i ʹatîk’e götürüp “يَا رَبِّ أَعْتِقْ هَذَا مِنَ الْمَوْتِ فَهَبْهُ لِي” duʹâsıyla tûl-i ʹömrü için niyâz-mend oldukta intâk-ı ilâhî ile rüknün birinden: “يَا أَمَةَ الرَّحْمَنِ بِالتَّحْقِيقِ || فُزْتِ بِحَمْلِ الْوَلَدِ الْعَتِيقِ || يُعْرَفُ فِي التَّوْرَاةِ بِالصِّدِّيقِ” ürcûzesi vâlidesinin ve sâ΄ir huzzârın mesmûʹları olduğu sebeb-i telkîb olmuştur. Ve ʹinde’l-baʹz ism-i aslîsi ʹAtîḵ’tir. İntehâ. Ve ʹAtîḵ b. Yaʹkûb ve ʹAtîḵ b. Seleme ve ʹAtîḵ b. Hişâm ve ʹAtîḵ b. ʹAbdullâh el-Miṡrî ve ʹAtîḵ b. Muḩammed b. Hârûn ve ʹAtîḵ b. ʹAbdurrahmân ve ʹAtîḵ b. Mûsâ ve ʹAtîḵ b. Muhammed el-Ḵayrevânî ve veled-i mükerremleri muhaddislerdir. Ve Ebû ʹAtîḵ Muḩammed b. ʹAbdurraḩmân b. Ebî Bekr ve Ebû ʹAtîḵ ʹAbdurraḩmân b. Câbir b. ʹAbdullâh tâbiʹîlerdir. Ve İbn Ebî ʹAtîḵ rüvât-ı hadîsten bir mâcin-i maʹrûftur, tâbiʹîn tabakasındandır. Ve

عَتِيقٌ [ʹatîḵ] Yıllamış hamra ıtlâk olunur; yukâlu: رَاحٌ عَتِيقٌ وَعَتِيقَةٌ أَيْ قَدِيمٌ Ve soyu pâk ata ıtlâk olunur; yukâlu: فَرَسٌ عَتِيقٌ أَيْ رَائِعٌ Ve baʹzılar dedi ki عِتْقٌ [ʹitḵ] lafzı ʹayn’ın kesri ve zammıyla hamr ve temr gibi cemâdât ve mevâta vasf olur, niteki قِدَمٌ [ḵidem] lafzı mevât ve hayvâna ʹumûmen vasf olur. Pes فَرَسٌ عَتِيقٌ denmeyip خَمْرٌ عَتِيقٌ denir ve خَمْرٌ قَدِيمٌ ve فَرَسٌ قَدِيمٌ denir. Ve

عَتِيقٌ [ʹatîḵ] Derisi sert ve dürüşt iken baʹzı muʹâlece ile yufkalanıp nâzük olmuş adama denir; yukâlu: رَجُلٌ عَتِيقٌ أَيِ الرَّقِيقُ الْبَشَرَةِ بَعْدَ الْجَفَاءِ وَالْغِلَظِ

Vankulu Lugatı - العاتق maddesi

اَلْعَاتِقُ [el-ʹâtiḵ] (tâ’nın kesriyle) Âzâdlı olan kimse; yukâlu: هُوَ عَاتِقٌ Ve eski şarâba dahi derler. Ve baʹzılar eyitti: Şol hamrdır ki mührin kimse açmamış ola. Ve

عَاتِقٌ [ʹâtiḵ] Eski olup kadîm olana dahi derler; yukâlu: هُوَ عَاتِقٌ أَيْ قَدِيمٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı