اَلْأَقْرَعُ [el-aḵraʹ] قَرَعٌ [ḵaraʹ] lafzından vasftır, başı kel adama denir. Mü΄ennesi قَرْعَاءُ [ḵarʹâ΄] ve cemʹi قُرْعٌ [ḵurʹ] ve قُرْعَانٌ [ḵurʹân]dır ḵâf’ların zammıyla. Ve
أَقْرَعُ [Aḵraʹ] Esmâdandır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve
أَقْرَعُ [aḵraʹ] Bir kelimedir ki hâsseten tâm olan bin ʹadede vasf olur, niteki هُنَيْدَة [huneydet] kelimesi yüz ʹaded-i tâmma vasf olur; yuḵâlu: أَلْفٌ أَقْرَعُ أَيْ تَامٌّ Ve salâbetli metîn ve muhkem mahalle ve kalkana vasf olur; yukâlu: مَكَانٌ وَتُرْسٌ أَقْرَعُ أَيْ صُلْبٌ Cemʹi قُرْعٌ [ḵurʹ] gelir ḵâf’ın zammıyla. Ve kabuğu soyulmuş ağaca vasf olur; yukâlu: عُودٌ أَقْرَعُ إِذَا قُرِعَ مِنْ لِحَائِهِ Ve şol oka denir ki kumlara ve taşlara sürünmekle yol yol yivler belirmiş ola; yukâlu: قِدْحٌ أَقْرَعُ إِذَا كَانَ قَدْ حُكَّ بِالْحَصَى حَتَّى بَدَتْ سَفَاسِقُهُ أَيْ طَرَائِقُهُ Ve iyi keskin kılıca ıtlâk olunur; yukâlu: سَيْفٌ أَقْرَعُ أَيْ جَيِّدٌ حَدِيدٌ Ve şol yılana denir ki zehrinin kesretinden nâşî kendi vücûduna dahi te΄sîr eylemekle başının tüyleri gidip kavlak ola; yukâlu: حَيَّةٌ أَقْرَعُ أَيْ مُتَمَعِّطٌ شَعْرُ رَأْسِهِ لِكَثْرَةِ سُمِّهِ
اَلْأَقْرَعُ [el-aḵraʹ] (hemzenin ve râ’nın fethiyle) Şol kimsedir ki başının kılı gitmiş ola, bir âfet sebebiyle; yukâlu: قَرِعَ يَقْرَعُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve
أَقْرَعُ [aḵraʹ] Bir cins yılana dahi derler; yukâlu: حَيَّةٌ أَقْرَعُ قَالُوا إِنَّمَا يَتَمَعَّطُ شَعْرُ رَأْسِهِ لِجَمْعِهِ السَّمَّ فِيهِ عَلَى زُعْمِهِمْ Ve تَمَعُّطٌ [temaʹʹuṯ] mühmeleteynle kıl dökülmeğe derler; ve yukâlu: شُجَاعٌ أَقْرَعُ Ve ʹArablar سُقْتُ إِلَيْهِ أَلْفًا أَقْرَعَ مِنَ الْخَيْلِ وَغَيْرِهَا dediği tamâm bin maʹnâsınadır. Ve
أَقْرَعُ [aḵraʹ] Bir sıfattır ki bin tamâm mahallinde zikr olunur, nitekim هُنَيْدَةُ [huneydet] sîga-i tasgîr üzere tamâm yüz demek mahallinde istiʹmâl olunur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı