el-istivâ΄ ~ اَلْإِسْتِوَاءُ

Kamus-ı Muhit - الإستواء maddesi

اَلْإِسْتِوَاءُ [el-istivâ΄] (إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl] vezninde) İki nesne birbirine mümâsil olmak maʹnâsınadır ki kemmiyyette yâ keyfiyyette berâber olmaktan ʹibârettir; yukâlu: إِسْتَوَيَا إِذَا تَمَاثَلَا Ve iʹtidâl maʹnâsınadır ki bir tarafta tefâvüt olmayıp müstakîm olmaktan ʹibârettir; yukâlu: إِسْتَوَى الشَّيْءُ إِذَا اعْتَدَلَ Ve bir adamın civânlığı kemâle varmak maʹnâsınadır ki tamâm yiğit olmaktan ʹibârettir yâhûd kırk yaşına varıp karârını bulmak maʹnâsınadır; yukâlu: إِسْتَوَى الرَّجُلُ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ أَوْ أَرْبَعِينَ سَنَةً Ve kavluhu taʹâlâ: ﴿ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ﴾ أَيْ صَعِدَ أَوْ عَمَدَ إِلَيْهَا أَوْ قَصَدَ أَوْ أَقْبَلَ عَلَيْهَا أَوِ اسْتَوْلَى Yaʹnî إِلَى kelimesiyle sılalanırsa maʹânî-i mezkûreye delâlet eder. İmdî maʹnâ-yı şerîf budur ki “Hak celle ve ʹalâ arzı halk eyledikten sonra emr-i ʹâlîsi tesviye-i semâ΄ husûsuna suʹûd eyledi yâhûd irâde-i ʹaliyyesi onun tesviye ve tedbîrine taʹalluk eyledi yâhûd aralıkta sâ΄ir tekvîn tahallül eylemeyip doğru onun tesviye ve tanzîmine kasd ve mübâşeret eyledi yâhûd onun tesviyesine teveccüh eyledi yâhûd ona müstevlî ve mutasarrıf oldu.” Mü΄ellif Baṡâ΄ir’de dedi ki إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] mâddesi إِلَى ile sılalanırsa bir nesneye bi’z-zât yâhu bi’t-tedbîr müntehî olmak maʹnâsını iktizâ eder, âyet-i merkûme şıkk-ı sânîdendir. Ve Keşşâf’ın beyânına göre mecâz bi-mertebeteyn üzere müretteb istiʹâre olur. Ve ثُمَّ kelimesi terâḣî fi’r-rütbe maʹnâsınadır. İntehâ. Ve tekûlu’l-ʹArab: إِسْتَوَتْ بِهِ الْأَرْضُ أَيْ هَلَكَ فِيهَا Burada bâ΄ عَلَى yâhûd مَعَ maʹnâsınadır; bunun me΄âli ıstılâhımızda “Hâkle yeksân oldu” taʹbîrine akrebdir.

Vankulu Lugatı - الإستواء maddesi

اَلْإِسْتِوَاءُ [el-istivâ΄] (hemzenin ve tâ’nın kesriyle) Düz olmak; yukâlu: سَوَّيْتُ الشَّيْءَ فَاسْتَوَى Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] Eğrilik gidip doğru olmağa dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى مِنِ اعْوِجَاجٍ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] At arkasında karâr etmeğe dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى عَلَى ظَهْرِ دَابَّتِهِ أَيِ اسْتَقَرَّ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] Semâya kasd etmeğe dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى إِلَى السَّمَاءِ أَيْ قَصَدَ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] Bir vilâyete gâlib olup ona vâlî olmağa dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى إِذَا اسْتَوْلَى وَظَهَرَ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] Bir kimsenin yiğitliği nihâyet bulmağa dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى الرَّجُلُ إِذَا انْتَهَى شَبَابُهُ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] İʹtidâle dahi derler; yukâlu: إِسْتَوَى الشَّيْءُ إِذَا اعْتَدَلَ Ve

إِسْتِوَاءٌ [istivâ΄] Hoş-hâl olmağa dahi derler, Kisâ΄î rivâyeti üzere; yukâlu: كَيْفَ أَصْبَحْتُمْ فَيَقُولُونَ مُسْوُونَ صِالِحُونَ أَيْ أَوْلَادُنَا وَمَوَاشِينَا مُسْتَوِيَةٌ صَالِحَةٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı