اَلْعَبَسُ [el-ʹabes] (fethateynle) Devenin kuyruğuna yapışıp kalan fışkı kurusuna denir. Ve masdar olur, aʹzâda kîr ve pâs kuruyup kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَبِسَ الْوَسَخُ فِي يَدِهِ عَبَسًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا يَبِسَ Ve
عَبَسٌ [ʹAbes] Esmâdandır: ʹAlḵame b. ʹAbes, ʹOšamp;mân-ı Ži’n-nûreyn hazretlerini tevliye eden altı neferin birisidir. Şârih der ki mü΄ellif وَلَّوْا عُثْمَانَ ʹunvânıyla resm edip lâkin وَلَّوْا lafzı وَارَوْا kelimesinden muharreftir, niteki Tabṡîr’de ve İbn Ḵuteybe’nin Ġarîb’inde وَارَوْا وَدَفَنُوا ʹibâretiyle müsebbettir ki Hazret-i ʹOšamp;mân’ı defîn-i türâb eden altı neferin birisidir demek olur. Ve ʹAmr b. Abese ashâbdandır.
اَلْعَبْسُ [el-ʹabs] (ʹayn’ın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْعُبُوسُ [el-ʹubûs] (جُلُوسٌ [culûs] vezninde) Bî-huzûrluktan yüz burtulup ekşimek maʹnâsınadır; yukâlu: عَبَسَ وَجْهُهُ عَبْسًا وَعُبُوسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَلَحَ Şârih der ki عَبْسٌ [ʹabs] müteʹaddî olarak dahi müstaʹmeldir. Ve
عَبْسٌ [ʹabs] Bir nebât adıdır ki Fârisîde şâbânek denir yâhûd sîsenber dedikleridir, Mıṡrîler ona بُرْنُوفٌ [burnûf] derler. Müfredâtta şâbânek ve burnûf, it menekşesi dedikleri ve sîsenber, marsama dedikleri nebâtla müfesserdir. Ve
عَبْسٌ [ʹAbs] Bir dağın adıdır. Ve Necd ülkesinde Benû Esed diyârında bir su adıdır. Ve Kûfe’de bir mahalle adıdır. Ve ʹAbs b. Baġîḋ b. Reyšamp; bir kabîle pederidir. Ve ʹÂbis b. ʹAbs yâhûd ʹAbs b. ʹÂbis sahâbîdir.
اَلْعَبَسُ [el-ʹabes] (fethateynle) Devenin kuyruğuna yapışık kuruyan necâset. Ve
عَبَسٌ [ʹabes] Bir kimsenin gövdesinde kîr kuruyup kalmağa dahi derler; yukâlu: عَبِسَ الْوَسَخُ فِي بَدَنِ فُلَانٍ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا يَبِسَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı