el-ʹitret ~ اَلْعِتْرَةُ

Kamus-ı Muhit - العترة maddesi

اَلْعِتْرَةُ [el-ʹitret] (ʹayn’ın kesriyle) Şol kılâdeye denir ki nisvân-ı ʹArab misk ve sâ΄ir hoş-bû nesneler ile tahmîr edip gerdanına takınırlar. Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Bir adamın nesl ve zürriyetine, kezâlik gerek mâzî ve gerek bâkî kalanlardan pek yakın olan akribâ ve ʹaşîretine ıtlâk olunur; asl maʹnâsından me΄hûzdur. Kâle’ş-şârih ve minhu hadîsu Ebî Bekr radıyallâhu ʹanhu: “نَحْنُ عِتْرَةُ رَسُولِ اللهِ عَلَيْهِ السَّلاَمُ وَبَيْضَتُهُ الَّتِي تَفَقَّأَتْ عَنْهُمْ” Kâle İbnu’l-Ešamp;îr: لِأَنَّهُمْ كُلُّهُمْ مِنْ قُرَيْشٍ Ve kezâ fi’l-hadîsi: “خَلَّفْتُ فِيكُمُ الثَّقَلَيْنِ كِتَابَ اللهِ وَعِتْرَتِيḢ عِتْرَةُ الرَّجُلِ أَخَصُّ أَقَارِبِهِ وَعِتْرَةُ النَّبِيِّ عَلَيْهِ السَّلاَمُ بَنُو عَبْدِ الْمُطَّلِبِ وَقِيلَ أَهْلُ بَيْتِهِ الْأَقْرَبُونَ وَهُمْ أَوْلاَدُهُ وَعَلِيٌّ وَأَوْلاَدُهُ Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Dişin keskinliğine denir. Ve keskin olarak ince ve nâzük ve inci gibi âb-dâr olmasına denir; yukâlu: فِي سِنِّهِ عِتْرَةٌ أَيْ أُشَرٌ وَدِقَّةٌ فِي غُرُوبِهِ وَنَقَاءٌ وَمَاءٌ يَجْرِي عَلَيْهِ Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] مَرْزَنْجُوشٌ [merzencûş] ismidir ki tahrîfle mercângûş dedikleri hoş-bû nebâttır. Ve kebere taʹbîr olunan nebâtın hıyârına denir ki pelîdden atvel olur. Ve mahbûbun ağzından seyelân eden lezîz ve hoş-güvâr salyaya denir; yukâlu: تَجْرِي مِنْ فَمِهِ الْعِتْرَةُ أَيِ الرِّيقَةُ الْعَذْبَةُ Ve bir parça hâlis miske denir. Ve

عِتْرَةُ [ʹİtret] Esâmîdendir: ʹİtre b. ʹAmr b. el-Ḩârišamp; ve ʹİtre b. Ġâdiye iki müteʹayyen kimseler idi.

Vankulu Lugatı - العترة maddesi

اَلْعِتْرَةُ [el-ʹitret] (ʹayn’ın kesri ve tâ’nın sükûnuyla) عِتْرٌ [ʹitr]in vâhidi. Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Şol kılâdeye de derler ki miskle ve hûb râyihalı nesnelerle yoğururlar. Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Nesle ve yakın hısıma ve kavme dahi ıtlâk olunur; yukâlu: هُمْ عِتْرَةُ الرَّجُلِ أَيْ نَسْلُهُ وَرَهْطُهُ الْأَدْنَوْنَ Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Dişin keskinine dahi derler. Ve nusah-ı Cevherî’de ki عِتْرَةُ الْإِنْسَانِ ki vâkiʹ olmuştur zâhir budur ki tashîf-i küttâbdır, عِتْرَةُ الْأَسْنَانِ gerektir sîn’in takdîmiyle. Ve

عِتْرَةٌ [ʹitret] Bel demirinin üzerine kodukları arkırı ağaca derler ki belle yer kazan kimse onun üzerine ayağın basmakla kazar.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı