el-ʹatâḵat ~ اَلْعَتَاقَةُ

Kamus-ı Muhit - العتاقة maddesi

اَلْعَتَاقُ [el-ʹatâḵ] ve

اَلْعَتَاقَةُ [el-ʹatâḵat] (ʹayn’ların fethiyle) Bunlar da عِتْقٌ [ʹitḵ] gibi, kul âzâd olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَ الْعَبْدُ عِتْقًا وَعَتَاقًا وَعَتَاقَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا خَرَجَ عَنِ الرِّقِّ فَهُوَ عَتِيقٌ وَعَاتِقٌ Şârihin Miṡbâḩ’tan nakline göre bu maʹnâda عِتْقٌ [ʹitḵ] bi-nefsihi müteʹaddî olmaz, fe-lâ yukâlu عَتَقْتُهُ Pes mechûl sîgasıyla عُتِقَ الْعَبْدُ demek sahîh olmaz; kezâlik ifʹâl bâbından bu maʹnâda lâzım gelmez, belki sülâsî lâzım ve ifʹâl bâbı müteʹaddîdir, onun için مَعْتُوقٌ [maʹtûḵ] denmeyip عَتِيقٌ [ʹatîḵ] ve عَاتِقٌ [ʹâtiḵ] ve مَعْتُوقٌ [maʹtûḵ] denir. Ve عَتِيقٌ [ʹatîḵ] mü΄ennese de vasf olur. Ve

عَتْقٌ [ʹatḵ] Bir adamın derisi sert ve dürüşt iken baʹzı ilâc sebebiyle yufkalıp nâzük olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَتَقَ فُلاَنٌ وَعَتُقَ بَعْدَ اسْتِعْلاَجٍ عَتْقًا وَعِتْقًا وَعَتَاقَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْخَامِسِ إِذَا رَقَّتْ بَشَرَتُهُ بَعْدَ الْجَفَاءِ وَالْغِلَطِ Ve bir kimse üzere yemîn vâcib olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَتِ الْيَمِينُ عَلَيْهِ إِذَا وَجَبَتْ Ve davar tavlanıp yarar olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَ مَالُهُ إِذَا صَلُحَ Ve at ileri geçip kurtulmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَ الْفَرَسُ إِذَا سَبَقَ فَنَجَا Ve

عَتَاقَةٌ [ʹatâḵat] Bir nesne eski ve kadîm olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَتُقَ الشَّيْءُ وَعَتَقَ عَتَاقَةً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالْأَوَّلِ إِذَا قَدُمَ Ve şarâb yıllayıp neş΄e-dâr olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَتُقَتِ الْخَمْرُ عَتَاقَةً إِذَا حَسُنَتْ وَقَدُمَتْ Ve kız yeni yetişmek maʹnâsınadır ki henüz temellük-i zevc kaydından âzâdeliği hâldir; yukâlu: عَتُقَتِ الْجَارِيَةُ عَتْقًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا صَارَتْ عَاتِقًا Ve

عَتْقٌ [ʹatḵ] (ʹayn’ın fethiyle) Isırmak maʹnâsınadır, eser ibkâ eylediğine mebnîdir; yukâlu: عَتَقَهُ بِفِيهِ عَتْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا عَضَّهُ Ve davarı hoşça tîmâr ve riʹâyetle iyi ve yarar eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَ الْمَالَ إِذَا أَصْلَحَهُ Ve davar kendisi salâhiyet bulmak maʹnâsına da gelmekle bu maʹnâda müteʹaddî ve lâzım olur; yukâlu: عَتَقَ الْمَالُ هُوَ إِذَا صَلُحَ Ve bu tekrâr değildir, zîrâ sâbık bâb-ı sânîden, bu evveldendir. Ve at ve sâ΄irleri takaddüm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَقَ الْفَرَسُ عَتْقًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا تَقَدَّمَ Niteki bâb-ı sânîden dahi gelir ki ânifen zikr olundu.

Vankulu Lugatı - العتاقة maddesi

اَلْعَتَاقُ [el-ʹatâḵ] (ʹayn’ın fethiyle) ve

اَلْعَتَاقَةُ [el-ʹatâḵat] (kezâlik ʹayn’ın fethiyle) Hürriyyet maʹnâsınadır; tekûlu: عَتَقَ الْعَبْدُ يَعْتِقُ عِتْقًا وَعَتَاقًا وَعَتَاقَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve

مَوْلَى الْعَتَاقَةِ [mevle’l-ʹatâḵat] ʹItk sebebiyle olan velâyettir. Ve

عِتْقٌ [ʹitḵ] Deri kalın iken yufka olmağa dahi derler; yukâlu: عَتَقَ فُلَانٌ بَعْدَ اسْتِعْلَاجٍ يَعْتِقُ إِذَا رَقَّتْ بَشَرَتُهُ بَعْدَ الْغِلَظِ Ve Ferrâ eyitti: عِتْقٌ [ʹitḵ] salâh-ı mâla dahi derler; yukâlu: أَعْتَقْتُ الْمَالَ فَعَتَقَ أَيْ أَصْلَحْتُهُ فَصَلَحَ Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere ki Muṡannef’inde vâkiʹ olmuştur. Ve at ileri geçip kurtulmağa dahi derler; yukâlu: عَتَقَتْ فَرَسُ فُلَانٍ تَعْتِقُ عِتْقًا إِذَا سَبَقَتْ فَنَجَتْ Ve

عَتَاقَةٌ [ʹatâḵat] Eskimeğe dahi derler; yukâlu: عَتُقَ الشَّيْءُ عَتَاقَةً إِذَا قَدُمَ وَصَارَ عَتِيقًا [Ve] عَتَقَ يَعْتُقُ dahi derler bu maʹnâyadır, bâb-ı evvelden. Ve bir kimse kadîmden riʹâyet-i yemîn üzerine olmağa dahi derler; yukâlu: عَتَقَتْ عَلَيْهِ يَمِينٌ تَعْتُقُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَعَتُقَتْ أَيْضًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا قَدُمَتْ وَوَجَبَتْ كَأَنَّهُ حَفِظَهَا فَلَمْ يَحْنَثْ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı