اَلْإِعْوَازُ [el-iʹvâz] (hemzenin kesriyle) Bu dahi fakîr ve gedâ olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْوَزَ الرَّجُلُ إِذَا افْتَقَرَ Ve bir nesneye muhtâc olmak maʹnâsınadır ki o nesne iktizâ΄ sebebiyle o kimseyi muhtâc eylemiş olur; yukâlu: أَعْوَزَهُ الشَّيْءُ إِذَا احْتَاجَ إِلَيْهِ Ve fakîr ve muhtâc kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْوَزَهُ الدَّهْرُ إِذَا أَحْوَجَهُ ve tekûlu’l-ʹArab: مَا يُعْوِزُ لِفُلاَنٍ شَيْءٌ إِلاَّ ذَهَبَ بِهِ أَيْ مَا يُشْرِفُ كَمَا تَقُولُ مَا يُوهِفُ لَهُ شَيْءٌ إِلاَّ أَخَذَهُ أَيْ مَا يُشْرِفُ يَعْنِي مَا يَرْتَفِعُ Burada irtifâʹ ihtiyâcın lâzımıdır, zîrâ bir adamın pek muhtâc olup vusûlü düşvâr olan nesne güyâ ki eli yetişecek yerden mürtefiʹ olur.
اَلْإِعْوَازُ [el-iʹvâz] (hemzenin kesriyle) Bir nesneye muhtâc olup kâdir olmamak; yukâlu: أَعْوَزَهُ الشَّيْءُ إِذَا احْتَاجَ إِلَيْهِ فَلَمْ يَقْدِرْ عَلَيْهِ Ve
إِعْوَازٌ [iʹvâz] Fakîr olmağa dahi derler; yukâlu: أَعْوَزَ إِذَا افْتَقَرَ Ve
إِعْوَازٌ [iʹvâz] Muhtâc kılmağa da derler; yukâlu: أَعْوَزَهُ الدَّهْرُ إِذَا أَحْوَجَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı