اَلتَّعْوِيلُ [et-taʹvîl] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Feryâd ile ağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّلَ الرَّجُلُ إِذَا رَفَعَ صَوْتَهُ بِالْبُكَاءِ وَالصِّيَاحِ Ve bir kimseye nâz ve şîve ile tafra eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّلَ عَلَيْهِ إِذَا أَدَلَّ وَحَمَلَ ve minhu yukâlu: عَوِّلْ عَلَيَّ مَا شِئْتَ Yaʹnî “Ben senin cefâ ve sitem ve evzâʹını mütehammilim, bana her ne dilersen tahmîl eyle.” Ve iʹtimâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّلَ عَلَيْهِ مُعَوَّلًا إِذَا اتَّكَلَ وَاعْتَمَدَ عَلَيْهِ Mü΄ellifin misâline göre مُعَوَّلٌ [muʹavvel] مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde masdar-ı mîmîdir. Bu maʹnâda istiʹmâli mâdde-i mezbûreye hâss olur. Pes تَعْوِيلٌ [taʹvîl] ʹunvânı maʹnâ-yı mezbûrda müstaʹmel olmaz, niteki şârihin müsteşhedâtı dahi bunu nâtıktır. Ve kâle fi’l-Esâs: إِنَّمَا الدُّنْيَا دِوَلٌ لَيْسَ عَلَيْهَا مُعَوَّلٌ Lâkin Miṡbâḩ’ta تَعْوِيلٌ [taʹvîl] ʹunvânıyla mersûmdur. Ve
تَعْوِيلٌ [taʹvîl] عَالَةٌ [ʹâlet] dedikleri sâyebân tutmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّلَ الرَّجُلُ إِذَا اتَّخَذَ الْعَالَةَ Ve bir kimseden istiʹâne eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَوَّلَ عَلَيْهِ إِذَا اسْتَعَانَ بِهِ
اَلتَّعْوِيلُ [et-taʹvîl] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Nâz etmek, Ebû Zeyd rivâyeti üzere; tekûlu: عَوَّلْتُ عَلَيْهِ أَيْ أَدْلَلْتُ عَلَيْهِ دَالَّةً وَحَمَلْتُ عَلَيْهِ Ve دَالَّةٌ [dâllet] nâz etmeğe derler, yaʹnî ona nâz yükünü tahmîl ettim; ve yukâlu: عَوِّلْ عَلَيَّ بِمَا شِئْتَ Yaʹnî “Bana her ne dilersen tahmîl eyle.” Ve
تَعْوِيلٌ [taʹvîl] عَالَةٌ [ʹâlet] binâ kılmağa dahi derler. Ve عَالَةٌ [ʹâlet]in tefsîri gelir inşâallâhu taʹâlâ.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı