اَلتَّعَوُّطُ [et-teʹavvuṯ] ve
اَلتَّعَيُّطُ [et-teʹayyuṯ] (تَفَعُّلٌ [tefaʹʹul] vezninde) Bu dahi gerdan uzun olmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَعَوَّطَتْ عُنُقُهُ وَتَعَيَّطَتْ إِذَا طَالَتْ Ve ʹavret ve hayvân kısır olmayarak niçe yıllar tutmayıp boş kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَعَوَّطَتِ الْمَرْأَةُ وَالنَّاقَةُ إِذَا لَمْ تَحْمِلْ سِنِينَ مِنْ غَيْرِ عُقْرٍ Ve
تَعَيُّطٌ [teʹayyuṯ] Baʹzı taş ve ağaç makûlesinden su gibi nesne sızıp zamk gibi müncemid yâhûd seyelân eder olmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَعَيَّطَ الْحَجَرُ أَوِ الْعُودُ إِذَا نَبَعَ فَخَرَجَ مِنْهُ شِبْهُ مَاءٍ فَصَمَغَ أَوْ سَالَ Ve gırîv ve kavgaya denir, ʹalâ-kavlin bî-bâk olan ehl-i lehvin hîn-i galebede lâübâliyâne şamata ve feryâdlarına denir ki عَيْطٌ [ʹayṯ]-ı âtîden me΄hûzdur; tekûlu: مَا هَذَا التَّعَيُّطُ أَيِ الْجَلَبَةُ وَالصِّيَاحُ أَوْ هُوَ صِيَاحُ الْأَشِرِ Ve yapça yapça akmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَعَيَّطَ الْمَاءُ إِذَا سَالَ
اَلْإِعْتِيَاطُ [el-iʹtiyâṯ] (hemzenin ve tâ’nın kesriyle) ve
اَلتَّعَيُّطُ [et-teʹayyuṯ] (fethateynle ve yâ’nın zammı ve teşdîdiyle) ve
اَلتَّعَوُّطُ [et-teʹavvuṯ] (fethateynle ve vâv’ın zammı ve teşdîdiyle) Nâka niçe yıllar hâmile kalmamak; yukâlu: إِعْطَاطَتِ النَّاقَةُ وَتَعَيَّطَتْ وَتَعَوَّطَتْ إِذَا لَمْ تَحْمِلْ سَنَوَاتٍ Ve gâh olur ki bu kesret-i şahmdan olur. Ve fi’l-hadîsi: “أَنَّهُ بَعَثَ مُصَدِّقًا فَأُتِيَ بِشَاةٍ شَافِعٍ فَلَمْ يَأْخُذْهَا فَقَالَ إِئْتِنِي بِمُعْتَاطٍ” Ve شَافِعٌ [şâfiʹ] şol koyundur ki onunla veledi ola. Ve إِعْتِيَاطٌ [iʹtiyâṯ] gâh olur ki bir nesne paçarız olmağa derler; yukâlu: إِعْتَاطَ الْأَمْرُ إِذَا اعْتَاصَ Ve إِعْتِيَاصٌ [iʹtiyâṡ] ʹayn ve ṡâd-ı mühmeleteyn ile müşkil olmağa derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı