tekžîb ~ تَكْذِيبٌ

Kamus-ı Muhit - تكذيب maddesi

اَلتَّكْذِيبُ [et-tekžîb] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Çok yalan söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَذَّبَ تَكْذِيبًا بِمَعْنَى كَذَبَ Ve nâka erkek çekildikten sonra bir müddet kuyruğunu kaldırıp kendisini gebe sûretinde gösterdikten sonra boş çıkmak maʹnâsında istiʹmâl olunur; yukâlu: كَذَبَتِ النَّاقَةُ وَكَذَّبَتْ كَمَا ذُكِرَ Ve ʹArablar filân üzere katʹâ havf u endîşe eylemeyerek hamle ve hücûm eyledi diyecek yerde حَمَلَ عَلَيْهِ فَمَا كَذَّبَ derler ki lisânımızda “gerçekten hamle eyledi” taʹbîr olunur, gûyâ ki hamlesini kâzib eylemedi demek olur, niteki صِدْقٌ [ṡidḵ] dahi bu mevkiʹde müstaʹmel olur. Ve aslâ tevakkuf ve tereddüd eylemeyip filân işi işledi diyecek yerde مَا كَذَّبَ أَنْ فَعَلَ كَذَا derler. Ve

تَكْذِيبٌ [tekžîb] ve

كِذَّابٌ [kižžâb] Bir işi inanmayıp inkâr eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: كَذَّبَ بِاْلأَمْرِ تَكْذِيبًا وَكِذَّابًا إِذَا أَنْكَرَهُ Şârih der ki tefʹîl bâbının binâsı gâh tefʹîl ve gâh fiʹʹâl gelir, كِذَّابٌ [kižžâb] gibi ve gâh tefʹilet gelir, تَوْصِيَةٌ [tavṡiyet] gibi ve gâh mufaʹʹal gelir, مُمَزَّقٌ [mumezzaḵ] gibi. Ve

تَكْذِيبٌ [tekžîb] Bir kimseyi kelâmı yalandır diye yalancılıkla vasf eylemek ve kâzib çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَذَّبَ فُلاَنًا إِذَا جَعَلَهُ كَاذِبًا بِأَنْ وَصَفَهُ بِالْكَذِبِ Ve ʹArablar bir kimse murâd ve mübâşeret eylediği ʹamele ikdâm eylemeyip ondan ferâgatle geri dursa كَذَّبَ عَنْ أَمْرٍ قَدْ أَرَادَهُ derler, أَحْجَمَ maʹnâsına. Ve bir kimseye tasallut ve istîlâ kaydında olan bir hâdiseyi yâhûd bir âher kimseyi ondan redd ve menʹ eylese كَذَّبَ عَنْ فُلاَنٍ derler, رَدَّ عَنْهُ maʹnâsına, gûyâ ki o musallit olacak tasallutu daʹvâsında tekzîb eylemiştir. Ve âhû gibi bir vahşî cânver nefretle kaçıp giderken gelir var mı diye ensesine bakıp durdukta كَذَّبَ الْوَحْشِيُّ derler. Ve Esâs’ta جَرَى الْوَحْشِيُّ ثُمَّ كَذَّبَ ʹibâretiyle mersûmdur, gûyâ ki bir düzeye seğirtmesinin iddiʹâsını tekzîb eyledi yâhûd kendisi seğirtmek iddiʹâsında kizb eylemiş olur.

Vankulu Lugatı - تكذيب maddesi

اَلْكِذَّابُ [el-kižžâb] (kâf’ın kesriyle ve žâl’ın teşdîdiyle) تَكْذِيبٌ [tekžîb] maʹnâsınadır; Bârî taʹâlânın ﴿وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا كِذَّابًا﴾ (النبأ 28) buyurduğu kavl-i kerîminde كِذَّابٌ [kižžâb] müşedded gelen masdarların biridir, zîrâ bâb fiʹlinin masdarı gâh olur تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezni üzere gelir, تَكْلِيمٌ [teklîm] gibi ve gâh فِعَّالٌ [fiʹʹâl] vezni üzere gelir, كِذَّابٌ [kižžâb] gibi ve gâh تفعلة [tefʹilet] vezni gelir, تَوْصِيَةٌ [tavṡiyet] gibi ve gâh مُفَعَّلٌ [mufaʹʹal] vezni üzere gelir: ﴿وَمَزَّقْنَاهُمْ كُلَّ مُمَزَّقٍ﴾ (السبأ 19) gibi. Ve

تَكْذِيبٌ [tekžîb] Havf maʹnâsına da gelir; yukâlu: حَمَلَ فُلَانٌ فَمَا كَذَّبَ بِالتَّشْدِيدِ أَيْ مَا جَبُنَ وَحَمَلَ ثُمَّ كَذَّبَ أَيْ لَمْ يَصْدُقِ الْحَمْلَةَ Yaʹnî “Havf etmegin kıldığı hamleyi gerçeğe çıkarmadı.” Ve

تَكْذِيبٌ [tekžîb] Gitmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: كَذَّبَ لَبَنُ النَّاقَةِ أَيْ ذَهَبَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı