et-teḩillet ~ اَلتَّحِلَّةُ

Kamus-ı Muhit - التحلة maddesi

اَلتَّحِلَّةُ [et-teḩillet] ve

اَلتَّحِلُّ [et-teḩill] (tâ’ların fethi ve ḩâ’ların kesriyle) تَحْلِيلٌ [taḩlîl] gibi masdarlardır ve sîga-i ahîre şâzzdır, keffâret-i yemîn eylemek maʹnâsınadır ki yemînden hânis olmayıp bir nesne ile çıkmaktan ʹibârettir; yukâlu: حَلَّلَ الْيَمِينَ تَحْلِيلًا وَتَحِلَّةً وَتَحِلًّا إِذَا كَفَّرَهَا Yemîn eden adam, keffâret eylediği ʹukde-i yemîni hall eder. Ve

تَحِلَّةٌ [ṯaḩillet] İsm olur, kendisiyle ʹukde-i yemînin inhilâl bulacağı keffârete denir. Şârih der ki istisnâ΄ bi’l-meşiyye dahi tahillettir; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿قَدْ فَرَضَ اللهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ﴾ أَيْ بَيَّنَ مَا تَنْحَلُّ بِهِ عُقْدَةُ أَيْمَانِكُمْ مِنَ الْكَفَّارَةِ وَالْإِسْتِثْنَاءِ بِالْمَشِيَّةِ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre تَحِلَّةُ الْقَسَمِ keffâretten ve istisnâ΄ kavlinin mikdâr-ı müddetinden dahi ʹibâret olur, meselâ: وَاللهِ أَفْعَلُ ذَلِكَ إِنْ شَاءَ اللهُ kavlinde vâkiʹ إِنْ شَاءَ اللهُ kelâmının tekellümü kadar ân-ı yesîrden ʹibârettir; ve minhu’l-hadîsu: “لَا يَمُوتُ لِرَجُلٍ ثَلَاثَةٌ مِنَ الْوَلَدِ فَتَمَسَّهُ النَّارُ إِلَّا تَحِلَّةَ الْقَسَمِ” أَيْ إِلَّا قَدْرَ مَا يَقُولُ إِنْ شَاءَ اللهُ Yaʹnî “Bir müslimin üç veledi vefât eylese o kimseye nâr-ı cehennem hemân inşâ΄allâh diyecek kadar müddet mess eder, ziyâdesi mess eylemez.” Ve mess-i mezbûrdan murâd vürûd ʹale’n-nârdır. Baʹdehu ʹArab تَحِلَّةٌ [teḩillet]-i kasemi kalîl-i müfrîtte istiʹmâl eylediler, aslı vech-i mezkûr üzere yemîn yerini bulacak fiʹlin mikdâr-ı cüz΄îsine mübâşeretten ʹibârettir. Meselâ bir mekânda kuʹûd eylemek bâbında bir kimse yemîn eylemekle mekân-ı mezbûrda cüz΄îce kuʹûd eylese yemîn yerini bulup o kimse hânis olmaz. İşte تَحِلَّةُ الْقَسَمِ [teḩilletu’l-ḵasem] bundan ʹibârettir ki yemîni hall edecek kadar fiʹl olur, baʹdehu lemhu’l-basar gibi kadr-i yesîrde istiʹmâl eylediler, kezâlik istisnâ΄ bi’l-meşiyye ile hânis olmamakla onun telaffuzunda ve kadr-i müddetinde istiʹmâl eylediler.

Vankulu Lugatı - التحلة maddesi

اَلتَّحِلَّةُ [et-teḩillet] (tâ’nın fethi ve ḩâ’nın kesri ve lâm’ın teşdîdiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: حَلَّلْتُهُ تَحْلِيلًا وَتَحِلَّةً كَمَا تَقُولُ غَرَّرْتُهُ تَغْرِيرًا وَتَغِرَّةً Ve ʹArabların تَحِلَّةُ الْقَسَمِ dedikleri yemîn elverdiği mikdârı demek olur; yekûlûne: فَعَلْتُهُ تَحِلَّةَ الْقَسَمِ أَيْ لَمْ أَفْعَلْهُ إِلَّا بِقَدْرِ مَا حَلَّلْتُ بِهِ يَمِينِي وَلَمْ أُبَالِغْ Ve fi’l-hadîsi:”لَا يَمُوتُ لِلْمُؤْمِنِ ثَلَاثَةُ أَوْلَادٍ فَتَمَسُّهُ النَّارُ إِلَا تَحِلَّةَ الْقَسَمِ” أَيْ قَدْرَ مَا يَبَرُّ اللهُ تَعَالَى قَسَمَهُ فِيهِ لِقَوْلِهِ ﴿وَإِنْ مِنْكُمْ إِلَّا وَارِدُهَا كَانَ عَلَى رَبِّكَ حَتْمًا مَقْضِيًّا﴾ (مريم، 71) Yaʹnî Ḣudây taʹâlâ herkesi âteş-i cehenneme vârid kılmasın mukarrer kılmıştır, âteş-i cehenneme evlâdı ölen mü΄minin vürûdu ve mukâreneti bu denli olur, bundan ziyâde olmaz. Ve bundan sonra her mübâlaga olunmayan nesneye تَحْلِيلٌ [taḩlîl] dediler; yukâlu: ضَرَبْتُهُ تَحْلِيلًا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı