اَلْأَزْهَرُ [el-ezher] (أَحْمَرُ [aḩmer] vezninde) Be-gâyet hüsn ve safvet üzere ak ve berrâk olan şey΄e denir. Mü΄ennesi زَهْرَاءُ [zehrâ΄]dır. Ve
أَزْهَرُ [ezher] Aya ıtlâk olunur; yukâlu: طَلَعَ الْأَزْهَرُ أَيِ الْقَمَرُ Ve yevm-i cumʹaya ıtlâk olunur. Mü΄ellif bununla işbu hadîse işâret eylemiştir. Kâle fi’n-Nihâye ve fi’l-hadîsi: “أَكْثِرُوا الصَّلاَةَ عَلَيَّ فِي اللَّيْلَةِ الْغَرَّاءِ وَالْيَوْمِ الْأَزْهَرِ” أَيْ لَيْلَةَ الْجُمُعةِ وَيَوْمِهَا Ve
أَزْهَرُ [ezher] Yaban öküzüne ıtlâk olunur, ثَوْرٌ وَحْشِيٌّ maʹnâsına. Ve tüyü ak olan arslana denir. Ve be-gâyet nûrânî ve tâbân olan şey΄e denir. Ve çehresi sirâc-ı vehhâc gibi berk ve işrâk eden adama denir. Kâle’ş-şârih ve minhu fi’l-hilyeti: “كَانَ النَّبِيُّ عَلَيْهِ السَّلاَمُ أَزْهَرَ اللَّوْنِ” أَيْ نَيِّرًا مُشْرِقَ الْوَجْهِ Ve şol yüksek ve bacakları uzun erkek deveye denir ki uzanıp eşcârın şâhları uçlarını otlar ola. Ve sağıldığı anda tâze süte ıtlâk olunur; yukâlu: سَقَانِي أَزْهَرًا وَهُوَ اللَّبَنُ سَاعَةَ حُلِبَ Ve
أَزْهَرُ [Ezher] Esâmîdendir: Ezher b. Minḵar ve Ezher b. ʹAbduʹavf ve Ezher b. Ḵays ashâbdandır ve Ezher b. Ḣamîṡa tâbiʹîndendir.
اَلْأَزْهَرُ [el-ezher] (hemzenin fethiyle) Aklığı ve tâzeliği zâhir olan nesne; yukâlu: أَزْهَرُ بَيِّنُ الزُّهْرَةِ Ve زُهْرَةٌ [zuhret] hâlis beyâz maʹnâsınadır, ʹan-karîb gelir. Ve
أَزْهَرُ [ezher] Nûrlu nesneye dahi derler; yukâlu: قَمَرٌ أَزْهَرُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı